Dijital yayın platformlarının hayatımızın tam merkezine yerleştiği ve televizyon alışkanlıklarımızı kökten değiştirdiği şu günlerde, izlediğimiz içeriklerin çok büyük bir kısmının Hollywood veya genel Amerikan kültürü ağırlıklı olduğunu fark etmemek imkânsız.
İşte tam bu noktada Avustralya hükûmeti; Netflix, Disney+ ve Amazon Prime Video gibi küresel devlerin karşısına dikilerek oyunun kurallarını değiştirmeye karar verdi ve bu platformların ülkeden elde ettikleri kazançların belirli bir kısmını „Avustralya hikâyeleri“ anlatmaya ve yerel sektöre yatırmaya ayırmasını zorunlu kılan yeni bir yasal düzenlemeyi gündeme getirdi.
Kültürel kimliği koruma savaşı
Avustralya’nın bu kararı almasındaki en temel motivasyon, aslında paranın ötesinde kültürel bir kaygıya dayanıyor. Hükûmet yetkilileri ve yerel sanatçılar, yeni neslin kendi aksanlarını, kendi tarihlerini ve kendi mizah anlayışlarını ekranlarda yeterince göremediğini düşünüyor. Eğer müdahale edilmezse, Avustralya kültürünün Amerikan popüler kültürü altında ezilip kaybolacağı korkusu hâkim.
Bu yüzden hükûmet, „Revive“ adını verdiği ulusal kültür politikasının bir parçası olarak, ekranlarda daha fazla Avustralyalı yüz, daha fazla yerel manzara ve o coğrafyaya özgü hikâyeler görmek istiyor.
Ekonomik dengeleri gözetmek
İşin duygusal ve kültürel tarafı bir yana, bu zorlamanın arkasında çok ciddi ekonomik sebepler de yatıyor. Netflix ve Disney+ gibi platformlar Avustralyalı abonelerden her ay milyonlarca dolar gelir elde ediyor. Hükûmetin bakış açısına göre bu dev şirketler ülkenin kaynaklarından faydalanıyorsa, o kaynağın bir kısmını ülkeye geri vermek zorundalar.
Yerel içerik kotası demek; Avustralyalı senaristlerin, yönetmenlerin, oyuncuların, kameramanların ve set işçilerinin iş bulması anlamına geliyor. Yani mesele sadece ekranda kanguru görmek değil, aynı zamanda yerel film endüstrisini ve istihdamı canlı tutarak paranın ülke içinde dönmesini sağlamak.
Küresel bir trendin yansıması
Aslında Avustralya bu konuda yalnız değil ve keza tekerleği yeniden icat etmiyor. Benzer adımlar daha önce Avrupa Birliği ülkeleri ve Kanada tarafından da atılmıştı. Örneğin Fransa, dijital platformlara çok sıkı yerel içerik kuralları ve vergi düzenlemeleri getirerek kendi sinema sektörünü yıllardır koruyor.
Avustralya da bu küresel trendi takip ederek, dijital sömürgeciliğe karşı kendi bariyerlerini kurmaya çalışıyor. Hükûmet eğer net bir kota koymazsa, kâr odaklı çalışan bu şirketlerin maliyeti düşürmek için sürekli olarak küresel geçerliliği olan, „garanti“ Amerikan içeriklerini dayatacağını çok iyi biliyor.
Platformlar bu duruma nasıl bakıyor?
Doğal olarak Netflix, Disney+ ve diğer platformlar, bu tür yasal zorunluluklardan ve katı kotalardan pek hoşlanmıyorlar. Onlar için bu durum, esnekliklerinin kaybolması ve zorla içerik ürettirilmesi anlamına geliyor ancak pazarın büyüklüğü ve rekabetin kızışması nedeniyle hiçbir platform Avustralya pazarını terk etmeyi göze alamıyor.
Bu yüzden yasa henüz tam olarak yürürlüğe girmeden bile birçok platform Avustralya yapımı dizilere ve filmlere hız vermiş durumda. Sonuç olarak bu çekişme ya da kısıtlama diyelim, izleyiciye daha çeşitli, daha renkli ve Amerikan klişelerinden sıyrılmış, özgün hikâyeler olarak geri dönüyor.

