Gözaltında kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanmasını talep etmek için her hafta Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri/İnsanları, eylemlerinin 1065’incisini gerçekleştirdi.
Karanfiller ve gözaltında kaybettirilen yakınlarının fotoğraflarıyla meydana gelen grup, bu hafta 20 Ağustos 1992’de Şırnak’ta kaybedilen Mehmet Ertak (32) için adalet talep etti.
Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre, eyleme, kayıp yakınlarının yanı sıra Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da katıldı.
“Aile, her başvuruda inkârla karşılaştı”
Basın açıklamasını okuyan kayıp yakını Maside Ocak, Ertak’ın, 1992 yılında Şırnak’a bağlı Rezuk mezrasında yaşadığını belirterek, şöyle dedi:
“Bölgedeki bir kömür ocağında işçi olarak çalışan Ertak, daha önce iki kez gözaltına alınmış ve ağır işkence gördükten sonra serbest bırakılmıştı. Ertak ve aynı işyerinde çalışan üç akrabası, 18 Ağustos 1992 tarihinde işten eve dönmek üzere yola çıktı. Bindikleri araç, kontrol noktasında resmi giyimli polislerce durduruldu. Kimlik kontrolünün ardından Mehmet Ertak gözaltına alınarak Şırnak Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Burada gözaltına alındığına dair tutanak tutuldu; ancak emniyete başvuran ailesine gözaltına alınmadığı söylendi. Mehmet Ertak’ın babası İsmail Ertak savcılığa başvurdu.
“Olay, soru önergeleri ile Meclis gündemine taşındı. Fakat aile, tüm tanıklara, belgelere ve delillere rağmen her başvuruda inkârla karşılaştı. 1997 yılında JİTEM personeli Murat İpek, kamuoyuna da yansıyan itiraflarında; ‘Mehmet Ertak’ı, Şırnak Emniyet Müdürü Necati Altuntaş ve Terörle Mücadele Şube Müdürü Mehmet Kaplan’ın emriyle öldürüp gömdük’ dedi. Ayrıca yaptıkları tüm infazların dönemin OHAL Valisi Ünal Erkan’ın bilgisi dahilinde gerçekleştiğini açıkladı.”
CUMARTESİ ANNELERİ/İNSANLARI 804. HAFTA:
„JİTEM elemanı, Mehmet Ertak’ı öldürdüklerini itiraf etti“
22 Ağustos 2020
Ocak, açıklamasında ayrıca Mehmet Ertak dosyası için ailenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurduğunu ve AİHM’in, Ertak’ın gözaltında işkence sonucu öldüğünü ve hükümetin sorumlu olduğunu tespit ederek Türkiye’yi oybirliğiyle mahkûm ettiğini belirtti.
Ocak, son olarak “Kaç yıl geçerse geçsin, adalet istemekten ve devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmesini hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz,” dedi.
Ertak ailesinin mektubu
Ardından kayıp yakınlarından Nazım Hikmet Richard Dikbaş, Ertak ailesinin eyleme gönderdiği mektubu okudu.
20 Ağustos 1992’de, Şırnak’ta gözaltına alındın ve bir daha geri dönemedin. Ne bir mahkeme oldu, ne bir yargılama, ne de bir mezar… Seni sessizliğe gömdüler baba. Ama biz susturulmadık. Bizim yanımızda bir isim daha vardı baba: Tahir Elçi. Senin davana sahip çıkan, adalet için korkusuzca konuşan bir avukat. Senin gibi kaybedilenlerin hesabını sormaya çalıştı. Ama o da susturuldu… Tıpkı seni susturan karanlık gibi… Tahir Elçi’yi de susturdular, çünkü o gerçekleri söylüyordu. Ama onun sesi bizde kaldı. Seninle birlikte onu da yaşatacağız.
Bu ülkede barış olsun diye insanlar ölüyor. Senin gibi nice isim bu uğurda yok sayıldı. Ama barış susarak değil, hakikati konuşarak gelir. Adalet gecikse de sesimizi kısmaya çalışsalar da… Biz senin izini sürmekten vazgeçmeyeceğiz. Mezarın yok belki, ama yerin belli. Adaletin sağlanmadı, ama hesabın kapanmadı. Seninle yaşamak nasip olmadı… Ama seni yaşatmak bizim borcumuz. Bugün tekrar yeşertilmeye çalışılan barış ortamında sen ve senin gibi adaletsizliğe uğrayan insanların akıbeti mutlaka ortaya çıkarılmalı, adalet bu topraklarda da yerini almalıdır… Sevgiyle, özlemle, minnetle.
(TY)