Barışın inşasında herkesin rolü ve sorumluluğu bulunur.
Süleymaniye’de Temmuz ayı sıcaklığı ortalama 40 derece. Hava ziyadesiyle sıcak ve 11 Temmuz Cuma günü, aralarında KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat’ın da bulunduğu 15 kadın, 15 erkek gerilla, Türkiye’den ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaklaşık 150 davetli ve sayısını bilmediğimiz resmi görevli bir araya geldi.
Bir araya gelme vesilesi, PKK’nin 12. Kongresi’nde aldığı fesih ve silah bırakma kararı ile Abdullah Öcalan’ın videolu çağrısı üzerine; silahları yakmak. Herhalde o kavurucu sıcakta ateşin başında olmayı, ateşin yanışını izlemeyi silah bırakma dışında sağlayacak daha iyi bir motivasyon olmazdı. Barışın inşasına giden yolda önemli tören gerçekleşti, iyi ki de gerçekleşti. Silahların yakma töreninin ardından tekrardan Casena Mağarasına döndü. Silahlarına yakmalarına rağmen mağaraya dönmeleri sürecin daha başında ve daha gidilecek yolun olunduğunun dair bir işareti.
Töreni internet üzerinden izlerken birçok farklı duygu yaşadım. Ama mutluluk, heyecan ve umut en baskın üç duygumdu. Bir de töreni izlerken aklımda hep ateş imgesi vardı.
Ateşi çalanlar
Anlamı ‘öngörülü’ olan Prometheus, Olimpos Dağı’nda yer alan Hephaistos ve Athena’nın atölyesinden çaldığı ateşi insanlara vermiştir. Esasen, Prometheus ateşi yalnızca vermenin insanların yaşamını iyileştirmek için yeterli olmayacağını bilerek, aynı zamanda nasıl kullanılacağını da öğretmiştir.
Bilindiği üzere Prometheus bu fiili nedeniyle cezalandırılmıştır. Zeus, Prometheus’u bir kayaya zincirletir ve her gün bir kartal gelip onun karaciğerini yer.
Ateşi bulunanlar
Kimi kaynaklara göre ateşin bulunması, insanlık için yaşamsal bir dönüm noktasıdır ve geçmişi 1 milyon yıl öncesine kadar gitmektedir. Güney Afrika’daki Wonderwerk Mağarası’nda yapılan incelemeler, bugün kullandığımız ateşin ilk formunu bulan atalarımızın Homo Erectus olduğuna işaret ediyor.
Homo Erectus, ateşi bulduğunda amacı et pişirmek ve gecenin karanlığını aydınlatmaktı. Bulduğu ateşin, 1 milyon yıl sonra Süleymaniye’de barış töreninde silahları eritmek için kullanılacağını bilmiyordu.
Töreni izlerken zihnimde hep o dönemler canlandı: Silahları yok eden ateş. Zaten sıcak olan havayı daha da sıcak — muhtemelen de dayanılmaz — hâle getiren ateş.
Ateşle müjde verenler
Prometheus ateşi çaldıktan sonra kaya ve demir halatlarla bağlanmıştı. Onu bağlayanlar arasında demirci ustaları da vardı. Ancak Demirci Kawa onlardan biri değildi.
Kürt mitolojisinde önemli bir yeri olan Demirci Kawa, zalim Dehak’a karşı yürütülen mücadelenin başladığını ateş yakarak duyurur. Yakılan bu ateş aynı zamanda Newroz’u, yani Kürtlerin bayramını da simgeler. Newroz, ‘yeni gün’ bayramıdır; geceyle gündüzün eşitlendiği gündür.
Ateşin mesajı
Prometheus, ateşi insanlara nasıl kullanacaklarını öğretirken silahları eritmekten söz etmemişti. Ancak Süleymaniye’de silahları eriten ateş barışa vesile olursa, Prometheus’un da mutlu olacağını düşünebiliriz. Nihayetinde, onun amacı insanlara yardım ederek yaşam standartlarını yükseltmekti. Ve barışın inşası, herkesin yaşamına olumlu katkılar sunabilecek; yaşamlarımızı geliştirecek bir çözümdür.
11 Temmuz Cuma günü Süleymaniye’de yanan ateş, silahları eritirken aynı zamanda çatışmalı dönemin karanlığından barış dönemine gidecek yolu da aydınlatıyordu. Bu bakımdan, ateş tıpkı 1 milyon yıl önce Homo Erectus döneminde gecenin karanlığını aydınlattığı gibi, şimdi de bizim yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
Aynı şekilde, Süleymaniye’de yanan ateş, silahlı çatışma döneminin ve onun yol açtığı — başta yaşam hakkı olmak üzere — zorla kayıplar, işkenceler, köy boşaltmaları, sokağa çıkma yasakları, cezaevleri, sürgünlerin son bulduğunun simgesiydi. Bu yönüyle, ateşin silahları yakması, Demirci Kawa’nın muştulamak istediği gibi şiddetin ve baskının sona ermesi; gerçek anlamda eşitliğin mümkün hâle gelmesinin bir ifadesidir.
Yakılan ateş, yeni bir günün, yeni bir dönemin müjdesidir. Eşitliğin ve adaletin habercisidir.
Tabii ki baskı henüz tamamen sona ermedi. Bu yolda ilerlemeye devam etmeliyiz.
Ateşe ateşle karşılık vermek
Süleymaniye’de yakılan ateşe, ateşle karşılık vermeliyiz. Buradaki ‘ateş’ten kastım; baskılara son verecek siyasi irade, karanlıktaki yolumuzu aydınlatacak kararlılıktır.
Barışa giden yoldaki engelleri kaldırmak için bu ateşin aydınlığına ihtiyacımız var. Barışa giden yolda, hükümetin de bir ateş yakması lazım. TBMM bünyesinde kurulacak bir komisyon, bu sembolik ateşin ilk örneği olabilir.
Bu örneklerin çoğaltılması lazım.
Silahları eriten ateş, cezaevlerinin demir kapılarını da eritebilmeli. Siyasi gerekçelerle cezaevlerinde tutulan siyasetçilerin, avukatların, gazetecilerin ve insan hakları savunucularının tahliyesini engelleyen yasal düzenlemeler ortadan kaldırılmalı.
Silahları eriten ateş, önce HDP/DEM Parti’ye, şimdi de CHP’ye yönelen kayyım uygulamalarına son vermeli.
Elbette tüm bunları sağlayacak olan ateş, öyle dev bir kazandaki sembolik ateş gibi olmayacak. Bu ateş; hükümetin, bu ihlallere son verecek ve haklarımızı, özgürlüklerimizi güvence altına alacak yasal düzenlemeleri yapması ve bunları etkili, eksiksiz ve gecikmeden uygulamasıyla mümkün olacak.
En temel meselelerden biri de; ifade özgürlüğünü, toplantı ve gösteri özgürlüğünü, örgütlenme hakkını savunanların gözaltına alınmasına, yargılanmasına ve tutuklanmasına yol açan Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu gibi mevzuatın, yalnızca kâğıt üzerinde değil, uygulamada da evrensel insan hakları ilkeleriyle uyumlu hâle gelmesi gerektiğidir.
Toplumsal barış için örgütlenmek gerekiyor
Tüm bunları zamana yaymadan başarabilmemiz için insan hakları örgütlerinin, kadın örgütlerinin, hukuk örgütlerinin, çevre örgütlerinin, sendikaların, meslek örgütlerinin, siyasi partilerin, medyanın, akademisyenlerin — özcesi toplumun bir bütün olarak — harekete geçmesi gerekiyor.
Örneğin, yakılan silahların envater listesinin İHD, TİHV ve ÖHD’ye teslim edilmesi; sivil toplumun, bilhassa da insan hakları örgütlerinin barış sürecinde daha aktif rol alması gerektiğine işaret ediyor.
Barış sürecini ilerletirken Prometheus gibi önden düşünerek, sağlam adımlarla ilerlemeliyiz. Bu süreçte nihai hedeften, yani barışın yolundan sapmamalıyız.
Süleymaniye’de yakılan ilk ateşin sönmemesi için, başta biz insan hakları savunucuları olmak üzere, herkesin rol ve sorumluluğunu yerine getirmesi gerekiyor.
İçimizi ısıtan barış ateşine odun atmaya devam edelim.
Not: 17 Temmuz, İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 39. kuruluş yıl dönümü. İçerisinde bulunmaktan onur duyduğum bu mücadelede, başta yaşamını yitirenlerimiz olmak üzere emek veren herkese sonsuz minnetle…
Barışın türküsünü yazma zamanı – I
1 Temmuz 2025
Barışın türküsünü yazma zamanı – II
8 Temmuz 2025
(Oİ/VC)