Fransa devleti, 14 Temmuz 1789’da halkın Bastille Kalesi’ni basıp siyasal mahkûmları serbest bırakarak Krallığın sonunu ilan ettiği ve Cumhuriyete giden yolu açtığı devrimin 236. yılında Paris’i işgal etti.
Tanklar, zırhlı araçlar, savaş uçakları ve SİHA’lar eşliğinde başkente giren lejyonerler, özel kuvvet komandoları ve muharip birliklerden 7 bin askerin resmi geçidinde Macron yönetimi kuvvet gösterisi yaptı.
Bastille’in Zaptı: Jean-Pierre Houël, 1789, kağıt üzerine guaj
Bu yılki gösteri Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un kıtaları teftişi ve Zafer Takı’nın (Arc de Triomphe) altında ilk yakıldığı 11 Eylül 2023’ten beri hiç sönmeyen „ebedi alev“i harlamasıyla başladı.
Her yıl bir özel konuğun ağırlandığı Bastille Günü devlet töreninin bu yılki konuğu, dünyanın en büyük Müslüman nüfusa sahip ülkesi ve Asya’nın Batıyla müttefik en önemli ekonomik ve askeri gücü Endonezya’yı temsilen Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto’ydu.
Ziyaret sırasında Endonezya, Rafale savaş uçakları ve başkaca Fransız askeri teçhizatı alımına yönelik yeni siparişlerinin teyidini bekliyor. Kayınpederi Suharto’nun diktatörlüğü döneminde Endonezya’da kontr-gerilla kuvvetlerine komuta eden Subianto’nun adı, Doğu Timor ve Papua’daki operasyonlarda yol açtığı insan hakları ihlalleriyle „işkenceci“ye çıkmıştı.
Paris’teki askeri güç gösterisi, dünyada gerginliklerin ve jeostratejik belirsizliklerin ve kaygıların arttığı bir dönemde gerçekleşti. Bastille Günü arifesinde Macron, gelecek iki yılda Fransa’nın 6,5 milyar avro (yaklaşık 305 mşlyar TL) ek askeri harcama yapacağını duyurdu. Macron, „1945’ten beri özgürlüğümüz hiç bu kadar tehdit altında olmamış ve hiç bu kadar ciddi bir tehditle karşılaşmamıştık,“ dedi. „Nükleer tehdit hakikatine ve büyük çatışmaların yaygınlaşmasına geri dönüyoruz.“
Bastille Günü: Tarihsel ve siyasal arka plan
Bastille Günü, 14 Temmuz 1789’da halkın, keyfi sülale egemenliğinin simgesi Bastille Kalesi’ndeki cezaevini basmasınının yıldönümü. Bastille’in ele geçirirlmesiyle başlayan 1789 Devrimi, feodal ayrıcalıkları kaldırıken İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ni ilan etti. Bu ayaklanma, 19. yüzyıl boyunca sürecek devrim–restorasyon–karşı devrim döngülerinin monarşinin çöküşü, Napolyon’un yükselişi ve düşüşü, işçi sınıfı isyanları ve sosyal reformların başlangıcıydı.
Reform, devrim ve restorasyon arasında sıkışan Fransa
1789’un ilk dönemlerinde anayasal monarşiyle sınırlı değişim hedefiyle başlayan krallığa yönelik müdahaleler, kısa sürede devrimci kopuşlarla kendisini gösteren sıçramalara dönüştü. Devrimi son haddine kadar ulaştırmaya kararlı Jakobenlerin eski düzene yönelik saldırıları, eski düzeninin direnişi, Terör Dönemi, iç savaşlar (Vendée) bu kopuşun belirginlik kazandığı aşamalardı.
Buna karşılık, restorasyon dalgaları Bourbon monarşisinin geri dönüşü, Katolikliğin yeniden yükselişi ve cumhuriyet düşmanlığı da da peş peşe geldi.
Bu döngüsel çatışmalar, Fransa’nın siyasal kültürüne kazındı. Her reform girişimi bir noktada devrimci bir sıçramayı, her devrim bir karşı-devrimci restorasyonu tetikledi.
Cumhuriyetçilik neden geriledi ve gericileşti?
Günümüz Fransası’nda “cumhuriyet” söylemi, çoğu zaman ilerici değil, düzen koruyucu bir tutumu ifade ediyor. Bunun başlıca nedenleri arasında şunlar sayılabilir:
Yürütmede aşırı güç birikimi: De Gaulle’ün 1958’de kurduğu Beşinci Cumhuriyet, parlamentoyu zayıflatıp “başkanlık plebisiti” modeline kaydı. Macron bu çizgiyi daha da derinleştirdi.
Cumhuriyetin militarizasyonu: Bastille Günü’nün askeri törenlerle kutlanması, cumhuriyetçi değerlerin militarist bir gösteriye indirgenmesinin kaba bir temsilini oluşturuyor.
Cumhuriyetçiliğin „savunmacılık“a dönüşmesi: Irkçılığa, sosyal adaletsizliğe, işçi haklarının budanmasına yönelik eleştiriler karşısında „laiklik“ ve „cumhuriyet değerleri“, savunma reflekslerinin dışa vurulduğu tepkimeler haline geldi.
Bu durum cumhuriyetçiliğin içeriksizleşmesine, ve yerini ya teknoratik merkezcilik (Macron) ya da otoriter popülizme (Le Pen) kaptırmasına yol açtı.
“Sosyal Cumhuriyet” bayrağını kimler yükseltiyor?
1789 Devrimi’nin restorasyona yenik düşmesi sonrasında 19. yüzyıl devrimci halk ayaklanmalarının baş sloganı olan „république sociale“ (sosyal cumhuriyet) talebi günümüz Fransası’nda daha çok aşağıda sıralanan güçlerin elinde ve dilinde yükseliyor.
Sol partiler ve sendikalar
Yeni Halk Cephesi, Fransa’da sosyal Cumhuriyet bayrağınıın başlıca taşıyıcısı
Boyun Eğmeyen Fransa, Sosyalist Parti, Komünist Parti, Yeşiller ve büyük sendikalar (CGT, CFDT, Solidaires) sosyal adalet, işçi hakları, kamu hizmetleri savunusu temelinde birleşiyor.
Haziran 2024’te Le Pen’in protofaşist Ulusal Birlik cephesinin yükselişine karşı kitlesel protestolarda ortak zemin yakalandı ve iktidara tırmanmasının önü kesildi.
Toplumsal hareketler
Sarı Yelekliler (2018), öğrenci grevleri, feminist ve ekolojist hareketler, sosyal cumhuriyetin halkçı damarı olarak varlık gösteriyor.
Radikal entelektüeller
1848 devrimcileri, Paris Komünü (1871), Jean Jaurès, Leon Blum gibi şahsiyetlrin mirasını sahiplenenler, cumhuriyetin özünü halk egemenliği, eşitlik ve dayanışma olarak yeniden kurmaya çalışıyor.
2025 Bastille Günü: Çatışmalı bir simge
Savaş uçakları, askeri geçit törenleri, gösterileriyle ve “savunma” söylemiyle kendisini açığa vuran 2025 Bastille Günü 1789’un halk egemenliği iddiasını değil, devletin kudretini yüceltiyor. 236 yıl sonra Fransa’da “cumhuriyetin” halkçı değil, seçkinci yorumu hegemonyasını dayatıyor. Oysa cumhuriyetin krallık karşısındaki gerçek meşruiyeti, yalnızca kurumların yer değiştirmesiyle değil, toplumsal adaletin hükmünün ne kadar sağlandığıyla ölçülebilirdi.
Fransa Devrimi’nin izinde Rusya, İran, Osmanlı’daki devrimci hareketler
1789-92 Fransa Devrimi ve onunla doğan cumhuriyetçi ideallerin ışını Batı Avrupa sınırlarının ötesine “doğu”daki imparatorlukların ilerici güçlerine kadar ulaşmıştı. Çoğu zaman çoğu zaman çelişkili ve parçalı bir biçimde yaşansa da Rusya, İran ve Türkiye’deki devrimci hareketler Fransa Devrimi’nde otokrasilerin sonunun somut modelini buldular.
Rusya
1825’teki Dekabrist Ayaklanması, Fransız devrimci idealinin aristokrat aydınlar üzerindeki doğrudan etkisinin eseriydi. 19. yüzyıl boyunca Narodnikler, sosyalistler ve nihayet Bolşevikler, Fransız devriminin halkçı, eşitlikçi ve anti-otoriter geleneklerinden beslendi.
Çarlık rejimi için de Fransa Devrimi bir „beka“ tehdidiydi. Rusya gericiliğinin anlatısı ve dili, Fransa Devrimi ilkelerinin tersine çevrildiği milliyetçi-otoriter bir karşı söyleme dönüştü.
İran
1905-11 İran Meşrutiyet Devrimi, doğrudan Fransa Anayasası örnek alınarak yazıldı.
Devrimciler Fransa Devrimi’nden esinlenerek keyfi Şahlık idaresine karşı „divan-ı adil“ (hukuk devleti) sloganıyla halk egemenliğini tesis etmek için harekete geçmişlerdi.
Fakat ulema ve aristokrasinin direnişi, Fransız usulü cumhuriyetçiliği bastırarak yeni bir teokratik-otokratik senteze yöneltti.
Osmanlı Devleti
Namık Kemal, Şinasi, Mizancı Murad ve daha pek çok Osmanlı aydını, Fransa Devrimi’nden esinlendikleri düşünce ve yönetim pratiklerini Osmanlı’daki halkçı hareketlerin söylemine aktardılar.
1876 Kanun-i Esasi de, Fransa’daki modele referansla kurgulandı.
II. Meşrutiyet’in eylem ve düşünce merkezi Jön Türk (Genç Türk) hareketi ve 1923 Cumhuriyeti radikal saltanat karşıtlığını 1789’un söyleminden ödünç almışlardı.
Gösterinin örtemediği hakikat: Büyük uçurum
Günümüz Fransası, iki yüz yılı aşkın bir zamandır süren bir alışkanlıkla krallığın yıkılışının başlangıcını kutlamayı sürdürse de, 2025 Bastille Günü, 1789 Devrimi’nin idealleri -özgürlük, eşitlik, kardeşlik- ile Fransa’nın hakikati arasındaki büyük uçurumu sergileyen bir koreografi -güvenlik, azamet ve husumet- halinde yaşandı.
(AEK)