Yolculuğun başından değil, sonundan başlayalım… Casene’de bir buçuk saati aşkın belirsizliğin ardından tören başladı. Ağırlıklı Kalasnikov’lu 30 kişilik grup, inmeye başladığında sohbetlerin, gülüşmelerin yerini belki bir süre sessizlik aldı, bir an tek bir çıt dahi çıkmadı.
Barış annelerinin içten içe yaktığı ağıtları ve ağlamaları sessizliği bozdu. Onları diğer katılımcıların alkışlamaları, atılan sloganlar takip etti. Alanda belki aşılan tek kural bu oldu. Gerçek anlamda sözün bittiği bu yerde, duygularını tek cümle ile ifade edebilen bir siyasetçi “vakur”du demişti. Ciddiydi, disiplinliydi, hepimize ‘ağır’ gelen bir törendi.
Barışmanın yükü ‘ağır’
Başta o andan itibaren yaşadığım ağırlığı alışık olmadığım ve zor bir coğrafyada bulunmakla ilgili olduğunu düşünsem de, bugün sınırın ötesinden o anları hatırladığımda hala aynı yükü hissedebiliyorum. Belki barış adına en somut, en gerçek adımları izledik, yukarıdan aşağıya-aşağıdan yukarıya… Barışmanın yükü ‘ağır’ olsa da mümkünmüş, izledik “şahit” olduk.
Törendeki ‘kadın’ vurgusu
Beklenildiği gibi 15’i kadın 15’i erkek PKK’li grubun en önünde KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat yer aldı. Hozat’ı PKK Merkez Komite Üyesi Nedim Seven ile diğer üst düzey yöneticiler Tekoşin Ozan ve Tekin Muş takip etti. Kadın lider öncülüğündeki komuta ekibinin ilk sıralarında yine kadınlar yer aldı, ardından erkekler sıralandı.
Bu anlamda bir diğer dikkat çeken detay ise gruptaki biri keskin nişancı tüfeği, diğeri M249 model olan iki ağır silahın da kadınların elinde olmasıydı. Yeni dönem barış ve demokrasi mücadelesinde kadınların öncülüğüne dair metinde de işaretler vardı, bu şekilde seremonide de altı çizilmiş oldu.
Örgüt bildirilerinden basın açıklamasına
Okunan basın açıklaması metninin özü, KCK’nin geleneksel metinlerine nazaran kısa ve daha net ifadeler içeriyordu. Besê Hozat, açıklamaya toplumsal mücadele odaklarının klasik basın açıklamalarının yaygın giriş ifadesi olan “Halkımıza ve Kamuoyuna” diye başladığında, daha başından başka bir metinle karşılaşacağımızdan emindik. Gazeteciler vardı, konuşmacılar için kürsü ve ekran kurulmuştu, seste en ufak kesintilere dahi mahal verilmeyecek bir düzenek vardı, gerçek bir basın açıklaması yapılıyordu.
Yeni paradigmanın adı konuldu
Hazırlıklar tamamlandığında, sahnedeki ekranda Abdullah Öcalan’ın son videolu görüntüsünden bir kare arkada belirdi. Bu andan itibaren törenin başladığını anlamıştık. Basın açıklamasının başında yeni oluşumun adını da koydu Hozat, “Barış ve Demokratik Toplum Grubu olarak buradayız” dedi. Dinleyenler duygu yüklüydü, özellikle yıllarca Kürt siyasetinde her türlü baskı koşullarına rağmen sözünü söylemekten sakınmamış pek çok siyasetçinin üzüntüsü de yüzlerinden okunuyordu.
Açıklama sona erdiğinde Bese Hozat, muhtemelen akışın dışında bir şeyler söylemek istedi, sonra bir süre durakladı. Çoğu gazeteci arkadaşla da bu ‘es’i aramızda konuştuğumuzda kendisinin bilerek konuşma yapmaktan vazgeçtiği hissine kapıldık. Sonra toparlayarak, “ciddi hukuksal reformlara ihtiyaç var” dedi. “Bu tarihi girişimin başarıya ulaşması için hepinizin şahitliğinde silahlarımızı imha ediyoruz” diyerek töreni başlattı.
Silahlar ve palaskalar büyük beyaz huni şeklindeki kaba bırakıldı. Grup, tüm silahların envanter bilgilerini Irak hükümeti ve Kürdistan Bölgesel Yönetiminin gözcülüğünde İHD, TİHV ve ÖHD’ye mektup içinde teslim etti. Ardından Bese Hozat, meşaleyle silahları tutuşturdu.
Durum metinle deklare edilmemiş olsaydı da seremoni aslında örgütün paradigmasal değişimini ortaya koyan tüm mesajları içeriyordu. Başından sonuna en ince detayına kadar düşünülmüş, en ufak aksaklık yaşanmasın diye muhtemelen provası da alınmış hazırlıklı bir seremoniydi. Merdivenleri askeri düzende, büyük disiplin ve ciddiyetle PKK olarak inen grup; yeni mücadelenin adını koyduktan ve silahları imha ettikten sonra serbest/gündelik yürüyüşle Barış ve Demokratik Toplum Grubu olarak geri çıktı.
Silahları gömmedi yaktı
PKK, artık tüm Türkiye halkları için de anlamlı hale gelebilecek bir yer olan Casene’de kendi özgür iradesiyle silahlarını imha ederek örgütün varlığına son verdi. Dünyadaki benzer deneyimlerin aksine en son atılacak adımı en başta atarak barışta ve demokratik siyasette kararlı olduğunu tüm dünya kamuoyuna gösterdi. Silahları gömmedi yaktı, bu daha sonra başka bir yazının konusu olacak.
Artık barışın simgesi Casene Mağarası
Daha önce yazmıştık belirli tahminler olsa da güvenlik kaygısı nedeniyle net koordinat hakkında bilgi son anda verilecekti, öyle de oldu. Pek çoğumuz Casene Mağarası ya da Matbaa Mağarası’nın hikayesini telefon ve internete ulaşabildikten sonra öğrenebildik.
1922’de bölgedeki İngiliz yönetimine karşı isyan başlatan Şeyh Mahmud Hafid Berzenci, uzun yıllar bu mağarayı sığınak olarak kullanmış ve Berzenci, buraya getirdiği matbaada „Bangi Haq“ (Hakkın Sesi) isimli Kürtçe bir gazete de basmış. Mağara hem isyanının organize edilmesinde hem de Kürt kültürünün yaşatılmasında önemli bir adresti.
Süleymaniye gazetecilik açısından da çok fazla ilkleri yaşadığımız bir deneyim oldu. Çoğumuz ilk kez ne zaman, nerede, ne şekilde, kimler tarafından yapılacağına dair net bilgimiz ve ekipmanlarımız da olmadan bir haber takibi yaptık. Alan son derece düzenli ve özenliydi, uluslararası basına yansıyacak en ufak aksilik yaşanmasın istendi, öyle de tamamlandı.
Yüksek iki dağ yamacının eteğindeki düzlükte üç düzenek yer alıyordu. Birinci basın ve katılımcıların töreni izleyeceği çadırlı alan, ikincisi açıklamanın yapılacağı ve arkada kurulan dev sahnede Abdullah Öcalan’ın son açıklamasından fotoğrafının bulunduğu platform, üçüncüsü silahların yakıldığı dev kap. Hemen yanındaki yere sabit çöp kutusu muhtemelen seremoninin ruhuna zarar vermemesi açısından tören görevlileri tarafından sıkıca sarılarak kapatıldı. Bunun için bile ciddi emek ve zaman harcandı. Bölgenin yakın zamandaki fotoğraflarına bakıldığında platformun yeni kurulduğu anlaşılıyor. Ancak alanda bulunan ve tören için kulduğu iddia edilen tuvaletler daha önce de burada bulunuyormuş.
Yoğun güvenlik önlemleri
Ev sahibi Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) güvenlik ve istihbarat görevlileri hem güzergah boyunca hem de alanda yoğun güvenlik önlemleri aldı. Telefonların toplanmasına rağmen olası bir bilgi sızıntısının önünü alabilmek için geniş alanlara jammarlar yerleştirildi. Girişte yapılan üst aramasında kadınlar aranmadı. Alana girdiğimizde MİT görevlilerin de yoğun katılımının olduğunu gözlemledik. Ayrıca uluslararası istihbarat örgütlerine mensup isimlerin de olduğu alanda zikredildi.
Dört yetkili isim organize etti
Tören başlamadan taraflardan 4 yetkilinin son derece muhataplık içinde ve profesyonelce alanı seremoniye hazırladığı görülebiliyor. Bu kapsamda yaşanan protokol krizleri hızlıca çözüme kavuşturuldu, yakılacak odun, benzin ve meşale önden hazır edildi vs. Bu dört taraf şöyle: KCK’nin basın görevlisi bir kadın, MİT’ten doğru yetkili bir isim, KYB görevlilerinden sorumlu bir görevli ve gelen heyeti organize etmek adına PKK grubu dahil tüm taraflarla iletişimi sağlayan DEM Parti’den doğru bir milletvekili. (Yazı boyunca herhangi bir isim vermemeyi kendim tercih etim) Bu dört yetkili, sık sık mağara ve tören alanı arasında olabilecek her türlü aksaklığa karşı sürekli hareket ve diyalog halinde oldu.
Yaklaşık 150’den fazla kişi, saati saatine, en ufak sorun yaşamadan en sarp bölgeleri, sınır ihlali riskine karşı en dikkatli ve güvenli biçimiyle ulaşması gereken yere ulaştı ve tüm heyet bu tarihi ana tanık oldu. Bunda sorumluluk alan DEM Parti milletvekillerinin ve diğer parti yetkililerinin çabasını mutlaka kaydetmek gerek.
(AB)