Hıristiyanlık tarihinde dönüm noktası kabul edilen 325 yılındaki Birinci İznik Konsili’ne ev sahipliği yapması nedeniyle Papa 14. Leo’nun Türkiye ziyareti sırasında uğradığı İznik, bugün bambaşka bir nedenle gündemde.
Türkiye’nin beşinci büyük doğal gölü olan İznik Gölü; sanayi faaliyetleri, yoğun tarımsal üretim, yeraltı suyu çekimleri ve iklim krizinin etkisiyle ciddi bir ekolojik baskı altında.
Göl, biyolojik çeşitlilik açısından Türkiye’nin en zengin sulak alanlarından biri olmasına rağmen bu zenginlik hızla eriyor. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) verilerine göre, gölde yaşayan Alburnus nicaeensis (İznik İnci Balığı) türünün nesli tükendi.
Oxynoemacheilus phoxinoides (Çöpçü Balığı) varlığı ise kritik derecede tehlike altında.
Gölde yaşayan 19 balık türünün beşi endemik. İnci balığı ve çöpçü balığı ise dünya üzerinde yalnızca İznik Gölü’nde yaşayan lokal endemik türler olarak biliniyor. Bunun yanı sıra Rumex bithynicus (Yılkıkulak) adlı bitki türü de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın 2012-2013 yıllarında yürüttüğü biyolojik çeşitlilik araştırmalarına göre, İznik Gölü ve çevresinde 172 kuş türü, 37 memeli türü, çok sayıda sürüngen ve iki yaşamlı türü bulunuyor. Bölge, Türkiye’deki omurgalı türlerinin yaklaşık üçte birine ev sahipliği yapıyor.
Avrupa ölçeğinde koruma önceliği bulunan Cüce Karabatak, Pasbaş Patka ve Bozkır Delicesi gibi kuş türlerinin varlığı, gölün uluslararası önemini de ortaya koyuyor.
İznik İnci Balığı, IUCN Tehdit Altındaki Türlerin Kırmızı Listesi kapsamında en son 2013 yılında değerlendirilmiş ve nesli tükenmiş (extinct) olarak sınıflandırılmıştır. (Kaynak: IUCN resmî sitesi).
Hukukî mücadele sürüyor
İznik Gölü havzasındaki tahribat ise yalnızca çevresel değil, aynı zamanda hukuki bir mücadele alanı.
Göl havzasında yıllardır çevre davaları yürüten Avukat Erol Çiçek, mevcut gidişatın devam etmesi halinde İznik Gölü suyunun gelecekte tarımsal sulamada dahi kullanılamaz hâle gelebileceği uyarısında bulunuyor.
Bölgede özellikle sanayi tesisleri ve tarımsal sulama için yapılan yoğun su çekimleri, hem göl suyunun kalitesini hem de yeraltı su rezervlerini tehdit ediyor. Çiçek’e göre İznik Gölü suyunda ağır metal, hidrokarbon ve zirai ilaç kirliliği belirgin biçimde artmış durumda. Son 10-15 yılda ise gölde siyanobakteri (Cyanobacteria veya eski adıyla mavi-yeşil algler) artışı ve bu bakterilerin ürettiği toksinler dikkat çekiyor.
İklim krizine bağlı buharlaşma artışı, göl üzerindeki baskıyı büyütüyor. İznik ve Orhangazi ovalarının bir yeraltı suyu işletme sahası olduğunu hatırlatan Çiçek, sanayi tesislerinin ve tarımsal üretimin stratejik öneme sahip bu su kaynaklarını hızla tükettiğini söylüyor. Bölgedeki büyük sanayi tesislerinin milyonlarca ton temiz yeraltı suyu çekmesi, uzun vadede geri döndürülemez sonuçlar doğurabilecek bir risk olarak öne çıkıyor.
Çiçek ve çevre örgütleri, göl kıyısında planlanan sanayi projelerine karşı açılan davalarla süreci yargıya taşıyor. Ancak ‘Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) gerekli değildir’ kararları, tarım dışı kullanım izinleri ve özel endüstri bölgesi ilanları, bilimsel verilerin yeterince dikkate alınmadığı eleştirilerine yol açıyor.
Çiçek, “Bilimsel bir değerlendirmeden söz etmek zor. Başından savma hazırlanmış dosyalar ve güçlü bir siyasi destekle ilerleyen projeler var,” diyerek sürece tepki gösteriyor.
Avukat Erol Çiçek.
Kâğıt fabrikası planı ekolojik tehditleri büyütüyor
İznik Gölü çevresine kurulması planlanan kâğıt fabrikası da göl havzasındaki mevcut çevresel baskıları yeniden gündeme taşıdı.
Samanlı Dağları orman ekosistemi üzerine çalışmalar yürüten Kayın Ormanı Derneği, İznik Gölü’nün yıllardır artan tehditler altında olmasına rağmen etkin bir koruma politikasının hayata geçirilmediğine dikkat çekiyor.
bianet’e konuşan dernek yönetimi, Marmara Bölgesi’nin ve Türkiye’nin en büyük tatlı su göllerinden biri olan İznik Gölü’nün, endüstri ve tarımın su ihtiyacını karşılayan bir ‘su tankı’ gibi ele alındığını vurguluyor. Dernek yetkilileri, bu yaklaşımın gölün barındırdığı endemik türler, biyolojik çeşitlilik ve yaban yaşamını tamamen göz ardı ettiğini belirtiyor.
“Göle adeta endüstri ve tarımın su ihtiyacını karşılayan bir su tankı muamelesi yapılıyor. Oysa İznik Gölü, önemli bir sulak alan ve hem göl içinde hem de çevresinde çok sayıda endemik türü barındırıyor,” diyen dernek yöneticileri, koruma konusunda neredeyse hiçbir ciddi adım atılmadığını ifade ediyorlar.
Kuş göç yolları ve nadir türler tehdit altında
Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan (Ramsar) statüsünde olmamasına rağmen İznik Gölü ve çevresinde, Türkiye’de bulunan yaklaşık 500 kuş türünün en az yarısının gözlemlendiğine dikkat çekiliyor. Bölge, hem kıtalararası hem de yurtiçi mevsimsel göçler açısından kritik bir durak olmasına karşın, bu ekolojik öneme uygun bir koruma ve geliştirme politikasının bulunmadığı belirtiliyor.
Derneğe göre, göl ve çevresi yalnızca kuşlar için değil, su samuru ve saz kedisi gibi nadir memeli türler için de hayatî bir yaşam alanı. Özellikle korunması gereken Karasu Deresi deltası ve çevresinin, birkaç yıl önce Göçebe Oyunları adı altında düzenlenen etkinlikler sırasında kamu kurumlarının bilgisi dahilinde tahrip edildiği ve bugün daha büyük rant projelerinin tehdidi altında olduğu ifade ediliyor.
Resmî kurumların göldeki çekilmeye çözüm olarak sunduğu, başka havzalardan su getirilmesi önerisi de eleştirilerin odağında.
Kayın Ormanı Derneği, bu yaklaşımın olası ekolojik etkiler hesaba katılmadan, “havuz problemi çözer gibi” gündeme getirildiğini belirtiyor. Yetkililerin, endüstriyel ve tarımsal su kullanımındaki aşırılığı perdelemek için, su döngüsünün doğal bir parçası olan buharlaşmayı dahi “kayıp” olarak tanımladığına dikkat çekiliyor.
İznik Gölü Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanı görüntüsü, (Kaynak: Tarım ve Orman Bakanlığı).
İznik Gölü ve havzasındaki başlıca çevresel sorunlar
Kayın Ormanı Derneği’ne göre İznik Gölü’nü tehdit eden başlıca unsurlar şöyle:
İklim krizi nedeniyle gölü besleyen su kaynaklarının zayıflaması,
Göl suyunun endüstriyel tesisler (Cargill, Gemlik Gübre vb.) ve tarımsal sulama için yoğun kullanımı,
Özellikle Orhangazi kıyısında artan sanayi yatırımları,
Havzada su tüketimi yüksek tarım ürünlerine yönelim,
Zirai ilaç ve kimyasal gübrelerin göle karışması,
Nüfus artışıyla birlikte yapılaşma ve evsel kirliliğin çoğalması,
Göl kıyılarında rant baskısının giderek artması,
Karasu Deresi üzerindeki baraj inşaatı,
Samanlı ve Katırlı dağlarındaki nemli ormanların ormancılık, enerji ve madencilik faaliyetleri nedeniyle tahrip edilmesi,
Endemik bitki ve su kuşu yaşam alanlarının yok edilmesi,
Yoğun avcılık, kaçak ve usulsüz balıkçılık faaliyetleri,
Göl ekosistemi için hayati öneme sahip sazlıkların sistematik biçimde yakılması ve kesilmesi,
Resmî kurumların gerekli önlemleri almakta yetersiz ve isteksiz kalması,
Yerel halkta çevre ve doğa koruma bilincinin düşük olması.
Dernek, bu bağlamda İznik Gölü çevresine yeni sanayi yatırımlarının eklenmesinin, halihazırda kırılgan olan ekosistemi geri dönülmez biçimde tahrip edebileceği uyarısında bulunuyor.
Gölde meydana gelen çekilmenin kuşbakışı görüntüsü, (Kaynak: Anadolu Ajansı / Arşiv).
İznik Gölü kıyısında Varaka Kâğıt Fabrikası tartışması
İznik Gölü’nün Orhangazi kıyısındaki Örnekköy Mahallesi’nde yer alan 25,24 hektarlık alan, Albayrak Grubu’na bağlı Varaka Kâğıt Sanayi A.Ş. için “özel endüstri bölgesi” ilân edildi. Göl kıyısına kurulması planlanan kâğıt ve karton fabrikası, hem ekosistem hem de tarım alanları açısından ciddi riskler barındırıyor.
Varaka Kâğıt A.Ş.’nin kökeni, 1981 yılında yerli gazete ve kitap kâğıdı üretmek amacıyla kurulan SEKA Balıkesir Kâğıt Fabrikası’na dayanıyor. Fabrika 1997’de anonim şirkete dönüştürüldü, 2003 yılında ise Albayrak Grubu bünyesine katıldı. Şirketin Balıkesir’de hâlihazırda üretim tesisleri bulunmasına rağmen, yeni karton ve oluklu mukavva tesisinin neden İznik Gölü kıyısında planlandığı ise tartışma konusu.
Projenin kurulmak istendiği alanın, daha önce ‘mutlak tarım arazisi’, ‘büyük ova koruma alanı’ ve ‘sulu ve verimli tarım arazisi’ kapsamında yer aldığı gerekçesiyle Bursa İl Toprak Koruma Kurulu tarafından reddedildiği biliniyor. Ancak yapılan itirazlar sonucunda, bu sakıncalar giderilmeden proje onaylandı.
Çevre hukukçularına göre, fabrikanın kurulması planlanan alan tarımsal bütünlük arz ediyor ve sulak alan tampon bölgesi içinde yer alıyor. ‘ÇED gerekli değildir’ kararıyla ilerleyen proje, su kullanımı, atık yükü ve ekosistem üzerindeki etkiler açısından yeterince değerlendirilmeden hayata geçirilmek isteniyor.
Varaka Kâğıt Fabrikası’na ilişkin özel endüstri bölgesi ilanı, imar planları ve tarım dışı kullanım izinlerine karşı açılan davalar ise hâlâ Danıştay ve istinaf aşamalarında sürüyor.
Bu haber, Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecilik ve Uluslararası Medya Merkezi (OsloMet-JMIC) finansal desteği ile üretilmiştir. Haberin içeriğinden yalnızca IPS İletişim Vakfı/bianet sorumludur ve hiçbir şekilde OsloMet-JMIC’in görüşlerini yansıtmamaktadır.
(VE/TY)

