Close Menu
  • Начало
  • Анализи
  • Икономика
  • Новини
  • Политика
  • Спорт
  • Финанси
  • Още
    • Жени
    • Права и общество
    • Технологии
    • Лайфстайл
    • Общество
Facebook X (Twitter) Instagram
Facebook X (Twitter) Instagram
Haber.bgHaber.bg
  • Начало
  • Анализи
  • Икономика
  • Новини
  • Политика
  • Спорт
  • Финанси
  • Още
    • Жени
    • Права и общество
    • Технологии
    • Лайфстайл
    • Общество
Haber.bgHaber.bg
Начало » 70 yıl önce İstanbul’da çok fena şeyler oldu

70 yıl önce İstanbul’da çok fena şeyler oldu

септември 9, 2025 Права и общество
Share
Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email
BG Прочети на български TR Прочети на турски
Bugün 6 Eylül 2025. Yağmur yağıyor. Bir damla yağmur yağmadan geçen koca bir yazdan sonra, ilk yağmur....

Bugün 6 Eylül 2025. Yağmur yağıyor. Bir damla yağmur yağmadan geçen koca bir yazdan sonra, ilk yağmur.
Tam 70 yıl önceki 6 Eylül’de de İstanbul’da yağmur varmış ama sonra açmış hava. Ama keşke açmasaymış, tufan olsaymış, sel olsaymış da o 6- 7 Eylül’de çok fena şeyler olmasaymış. Keşke…
Bugün Cumhuriyet tarihinin ne yazık ki sayısı epeyce bol kara günlerinden birinin, 6-7 Eylül’ün 70. yılı. Az biraz geç geçmişle yüzleşmeyi, hatalarımızdan ders çıkarmayı bileydik, bugün memleketin kadim halklarına yapılan vandallığı utanarak anardık belki, bilmiyoruz, anmıyoruz, öyle olunca da haliyle, o fena şeyler tekrarlanıp duruyor.
Serdar Korucu’nun sıradan insanları
Yazının başlığını arkadaşım Serdar Korucu’nun İstos Yayın’dan yeni çıkan kitabı “Akşam İstanbul’da Çok Fena Şeyler Oldu”dan aldım.
Serdar hem arkadaşım hem de memleketin yakın tarihine dair yazdığı kitapları her seferinde heyecanla beklediğim birkaç kişiden biri. Serdar bence, bir çeşit “sıradan insanlar arşivi” yaratıyor, gerçek insanların gerçek hikâyelerini kayda geçiriyor, o kayıtlar Cumhuriyet tarihinin pek de konuşulmayan, konuşulmasından hiç de hazzedilmeyen sayfalarına çentik atıyor. Gerçek hayat üzerinden memleketi, coğrafyayı, gitmek zorunda kalanları, gidenleri, kalanları anlatıyor, anımsatıyor.
Üstelik bunu gıpta ettiğim, düpedüz kıskandığım bir hızla yapıyor. Bakırköy Kadın Cezaevi’nde geçirdiğim üç küsür yılda Serdar (-en az) üç kitap yazdı: “Cumartesi Anneleri 1000. Hafta” memleketin ve dünyanın en mühim sivil itaatsizlik eylemlerinden Cumartesi Anneleri/İnsanları‘nın hikâyesini anlatıyordu. Birkaç ay önce yayınlanan “Bu Yas Bitmez”, 2015-2016’da Cizre, Silopi, Beytüşşebap, Sur, Yüksekova ve Nusaybin’de yaşananları, hayatta kalanların dilinden aktarıyordu.
“Akşam İstanbul’da Çok Fena Şeyler Oldu” ise 1955’te henüz çocuk olan İstanbullu kadın ve erkeklerin 6 -7 Eylül tanıklıklarına dayanıyor. Çoğu ilk kez konuşan bu insanların anlattıkları 70 yıl önce konuşulsaydı, 70’lerde, 80’lerde, 90’larda olanlar olmazdı belki, Galatasaray “Cumartesi Meydanı” diye anılmazdı, Cizre’de cenazesi buzdolabında bekletilen çocukların hikayeleri boğazımızda düğümlenmezdi, kim bilir…
1955 yazı Türkiye, Yunanistan, İngiltere ve Kıbrıs dörtgeninde epeyce sıcak bir yaz. İngiltere’de Kıbrıs görüşmeleri sürüyor, masalar kuruluyor, masalar devriliyor, Kıbrıs Türktür Cemiyeti İstanbul’da hazırlıklı. Sokaklar hareketli.
İstanbul Ekspres gazetesi günlük tirajının epey üzerinde bir baskı sayısıyla gazeteci çocukların elinde arz-ı endam ediyor: “Atamızın evi bombalandı.” Selanik’teki evin bombalandığı haberi İstanbul’a asıl bombayı düşürüyor. Sayıları Cumhuriyet sonrası çeşitli “girişimlerle” zaten epeyce azalmış olan İstanbul Rumlarının evlerine, dükkanlarına, ibadethanelerine, okullarına, mezarlıklarına, her yere saldırılar başlıyor. Dönemin tanıklıklarında daha ziyade “kamyonlarla taşınan” “dışarlıklı kalabalıkları” anlatır, ki bu doğrudur, ama yanı sıra, artık biliyoruz ki sırf “dışarlıklılar” değil olan bitenin müsebbibi, bazen yan komşu, bazen okul arkadaşı, bazen arka sokaktakiler…
On yıllar sonra 6-7 Eylül vandallığını gururla anlatan Sabri Yirmibeşoğlu “Muhteşem bir örgütlenmeydi, amacına da ulaştı” diyordu. 90’ların JİTEM’inin “ata”sı Seferberlik Tetkik Kurulu’nun, Özel Harp Dairesi’nin itirafı diye okumalı Yirmibeşoğlu’nun söylediklerini. 
6-7 Eylül’den sonra İstanbul Rumları gitmeye başladı. 1964’e gelindiğinde 20 dolar ve 20 kilo ile gittiler, 1974 Kıbrıs harekatıyla İstanbul Rum toplumu neredeyse yok olacak kadar azaldı. 2025’teyiz. İstanbul Rum nüfusu herhalde bin kişi civarında. 1924 Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesine dahil edilmeyen İstanbul Rum toplumunun 1920’lerde nüfusu bir milyonun biraz üzerinde olan İstanbul’da 130 bin kişi olduğunu düşünürsek, vahamet ortaya çıkıyor.
Serdar’ın kitabı büyük kısmı Türkiye dışında yaşayan onlarca insanın tanıklığına dayanıyor. Okuması kolay bir kitap değil, çünkü kurmaca değil, hakikat. İnsanın içine oturuyor her cümle. Ben kitabı bence Holokost üzerine yazılmış en çarpıcı metinlerden biri olan, kendisi de bir “hayatta kalan” olarak yazan Jean Améry’nin “Suçun ve Kefaretin Ötesinde” kitabını sıkça anarak, Desmond Tutu’nun Güney Afrika’da Apartheid sonrası kurulan “Hakikât Komisyonu” deneyimini anlatan “No Future Without Forgiveness”ı anımsayarak okudum, bir de kahrolarak, öfkelenerek, lanet ederek. Dediğim gibi, okuması kolay değil. Ama okunmalı. Çünkü hakikat. Benim okumakta zorlandığım o satırlarda yazılanları o kadınlar ve erkekler 70 yıl önce yaşadılar.
Serdar kitabın girişinde Orhan Kemal’in Gurbet Kuşları’na atıf yapıyor. “İmrenilip ulaşılamayan Beyoğlu” tanıklıklarda da sıkça karşımıza çıkıyor: ”Ne olacak, alalım elinden, ne de olsa gavur malıdır.”, “Çaldı, etti, hırsını çıkardı”, “Halıları, kumaşları makaslarla kestiler, bari evlerini alsalardı…” En önemli cümlelerden biri: “Rum evlerini elleriyle koymuş gibi buluyorlardı.” İşte o imrenilip ulaşılamayan Beyoğlu’nun (ve şehrin birçok başka yerinin) Rum mülkleri yerle bir oluyor. Yirmibeşoğlu’nun “muhteşem bir örgütlenmeydi” diye anlattığı vandallık, inanılmaz bir planlama içeriyor, hangi dükkan Müslüman, hangisi değil biliniyor. “Ona göre” yağmalanıyor. Bu, 1970’lerde Alevilere dönük katliamlarda göreceğimiz işaretlenmiş evleri anımsatıyor insana hâliyle.
Komşularını koruyan iyi insanlar
Kitapta tanıklıklarını paylaşan neredeyse hemen herkesin üzerinde ortaklaştığı nokta; komşularını koruyan iyi insanlar. 1955’te 15 yaşında bir ruhban okulu öğrencisi olan Ekümenik Patrik Hazretleri Bartholomeos şöyle diyor mesela; “6-7 Eylül’deki toplumsal çılgınlık karşısında ister bedeniyle ister fikriyle karşı duran, komşularının, vatandaşlarının haklarını tanımış onurlu insanları saygıyla anıyor, İstanbul Rumlarının bu trajik gecesindeki kurbanlarının ruhlarına huzur diliyorum.”
Ben kişisel olarak “inkârlarla” örülü tarihimizdeki felaketleri “iyi insanları” anımsayarak anlatmanın mağdurlar ve torunları için elbette bir hak, ancak faillerin torunları için özür ve tazminden önce bir kaçış olduğunu düşünenlerdenim. O yüzden, inkâr sürdükçe, “iyi insanları” anmayı, faillerin torunları olarak ertelemeliyiz. Améry’nin söylediği gibi, hesaplaşmamız gereken dedelerimiz, ninelerimiz var. Ama, hayatta kalanın anmayı tercih etmesi elbette bir hak. Tabii ki iyi insanlar vardı, kötü insanlar olduğu gibi. Odetta Demarchi Cocchinoelinde demirle yağmacılara meydan okuyan Laz kapıcıları Feriha’yı anıyor. 81 yaşındaki Pavlos Margaritis zamanın “dayılarının”, dedesinin evine dokunulmayacağını söylemesi üzerine, evde cam bile kırılmadığını söylüyor. 78 yaşındaki Stathis Arvanitis, Büyükadalı eczacı Şinasi Rıza’nın yağmacılara seslenişini hatırlıyor; “Arkadaşlar, bu dükkanı unuttunuz, kırmadınız.” Arvanitis devam ediyor: “Ben hala adaya gittiğimde, sorduklarında anlatıyorum. Türkler ‘Olamaz’ diyorlar. Ama oldu.”
Eczacı Rıza’ya karşılık Ruhban Okulu’nun kapısını bekleyen genç jandarma, “Burada Rum yok” diyerek gönderiyor yağmacıları. Bir komiser var, hafızalarda, teknelerle gelen yağmacıların Kınalıada’ya çıkmasına izin vermeyen. Vasil Hacopulos, 11 yaşındaymış. Mahallenin “deli” diye bilinen Ali’sini anıyor. Yağmacılar mahalleye ulaşmadan önce “bayrak çekin, bayrak çekin” diye Rumları uyaran Deli Ali’yi, “Vurun, kırın ama yangın çıkarmayın” diye bağıran polisleri duyuyor, 12 yaşındaki Mihail Mavropulos. Aynı Mihail karısının ailesini, çörek paylaştıkları, kahve içtikleri hayat kadını* komşularının nasıl kurtardığını anlatıyor, “40 yıl hatırı var o kahvenin” diyerek.
Yoksul mahalle arkadaşının annesini birkaç gün sonra üzerinde kürkle gören mi istersiniz, “Teyzemin Türk arkadaşları eve girip bütün elbiselerini aldılar, giydiler” diyen mi… Yağmaya katılan komşu kadın mahalleye dönünce Rum komşusunu yağmacıdan koruyor. Minas Lokimidisyağmacıların Kürt olduğunu anlatıyor, Nikolaos Uzunoğlu ise Aya Efimia Kilisesi’ni oradaki Kürt hamalların koruduğunu. Anlayacağınız, iş dönüyor, dolaşıyor, “tanıdığını, bildiğini korumaya, kollamaya” geliyor. 6-7 Eylül fotoğraflarıyla zihnimize kazıyan Patrikhane Fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos’un kızı Marina Kalumenu soruyor; “Şişli Mezarlığı’nda, yeni gömülmüş çok zengin bir adamı mezarından çıkarıp bıçakladılar, biliyorsunuz değil mi bunları?”
Omerta! „Yeni kuşak nefretle büyümesin diye“
Hayır, Marina Hanım, bilmiyoruz. Mezarların kazıldığını, kafa tasları ile futbol oynandığını, tecavüze uğrayan bir genç kızın çamaşır suyu içerek intihar ettiğini, karşı pencerede ütüyle yakılan bir kadını gören, istismara uğrayan bir kadının yaşadıklarına şahit olan onlu yaşlarındaki bir kız çocuğunun kalp krizinden öldüğünü, sokaklarda papazların sakallarının kesildiğini, kiliselerdeki yardım sandıklarına varıncaya dek her şeyin yağmalandığını, bunların hiçbirini bilmiyoruz. Koca bir ülke toplumsal bir hafıza kaybından mustaribiz çünkü. Bilmeme, duymama, öğrenmeme, farkında olmama imtiyazımızı kullanıyoruz.
Mihail Mavropulos “Kimse başından geçenleri anlatmadı. Omerta! Bir kişi değil. Birkaç kişi değil. Binlerce kişi… Hiç konuşmadılar”, Jirayr Karagöz “Yeni kuşak nefretle büyümesin diye hiçbir şey anlatmadılar” diyor.
Zakar Hakyemez “Türkiye Cumhuriyeti o gece elli sene geriye gitti” diyor; “Anlatmazlardı, korkudan anlatmazlardı. Sadece nefret geçmesin diye değil, korkudan anlatmıyorlardı.”
Hristos Elmacıoğlu Türk arkadaşlarından sıkça işittiği “Siz gidince rengimizi kaybettik” teranesine haklı olarak itiraz ediyor: “Rumlar, yani biz, çiçek vazosu değiliz. İstanbul’un bir parkı değiliz. Bizim başımıza bunlar geldiğinde siz veya aileniz, babalarınız, dedeleriniz, arkadaşlarınız hiç tepki gösterdi mi? Protesto etti mi? Bunu durdurmaya çalıştınız mı? Yapmadığınız için şimdi bunun bedelini siz de ödüyorsunuz…”
Doğru söze ne denir?
18 Eylül 1955’te Eleftheria Gazetesi bir Rum papazın tanıklığını aktarmış. Rum papaz “adaletin gözü vardır” demiş. Yanılmış. Ne yazık… O göz 70 yıldır yok, daha da olacak gibi durmuyor, üzgünüm…
Kendimle çelişmek istemem ama ille de kendimize büyükanneler, büyükbabalar seçeceksek Deli Ali’yi, bir kahvenin kırk yıl hatırını anımsatan o hayat kadınını seçmeliyiz. Sessiz kalan, suça ortak olanları değil.

Meraklısına okuma önerileri  
-Akşam İstanbul’da çok fena şeyler oldu / Serdar Korucu / İstos
-Cumartesi Anneleri 1000’inci hafta / Serdar Korucu / Doğan Kitap
-Bu Yas Bitmez / Serdar Korucu / Kor Kitap
-Suç ve Kefaretin Ötesinde / Jean Améry / Metis
-Gurbet Kuşları / Orhan Kemal / Everest Yayınları
-No Future Without Forgiveness / Desmond Tutu / Doubleday
-Patriklik Fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos’un Objektifinden 6/7 Eylül 1955 I-II – Serdar Korucu / İstos Yayın
-Türklük Sözleşmesi / Barış Ünlü / Dipnot Yayınları.
-Bir Başka Açıdan 6-7 Eylül Olayları / Uğur Üçüncü, Hikmet Öksüz / Timaş Yayınları

(ÇM/AEK)_______________________*Mavropulos “hayat kadını” tanımı kullandığı için, onu takip ediyorum. Seks işçisi demiyorum.

Вижте още

Fransa, yeni başbakan Lecornu’yu „her şeyi durdurarak“ karşılamaya hazırlanıyor

Права и общество септември 9, 20254 Mins Read

Özgür Özel: „Erdoğan yargı darbesi yapıyor, tek seçenek direniş; CHP giderse Türkiye de gider“

Права и общество септември 9, 20252 Mins Read

Kardeşin duymadığını kim duyar: CHP’nin doğum günü

Права и общество септември 9, 20255 Mins Read

Manifest üyeleri, yurt dışına çıkış yasağıyla serbest bırakıldı

Права и общество септември 9, 20251 Min Read

Bahçeli CHP’ye kayyım istiyor ama CHP ve Özel’in iyiliği için: „Yoksa felaket olacak“

Права и общество септември 8, 20253 Mins Read

Bloomberg’den köprüler satışa çıkarıldı iddiası

Права и общество септември 8, 20251 Min Read

Yüzlerce sinemacı, İsrail film kurumlarıyla çalışmama sözü verdi

Права и общество септември 8, 20252 Mins Read

Banksy’den Londra’da mahkeme duvarına yeni mural

Права и общество септември 8, 20252 Mins Read

CHP Genel Merkez, İstanbul İl binasını başka adrese taşıdı

Права и общество септември 8, 20252 Mins Read

CHP’ye destek artıyor

Права и общество септември 7, 20251 Min Read
<div id="egn_validator_widget-2" class="widget widget_egn_validator_widget"><div class="widget-title block-head block-head-ac block-head block-head-ac block-head-f is-left has-style"><h5 class="heading">Валидиране на ЕГН</h5></div>
</div>
Още новини
Спорт

Yıldız oyuncu için transfer kararı Tedesco’ya bağlı!

септември 10, 2025
Икономика

Trump’tan Fed’e: Faiz oranını ‘büyük’ ölçüde düşürün

септември 10, 2025
Спорт

Beşiktaş, Kartal Kayra Yılmaz’ın sözleşmesini uzattı!

септември 10, 2025
Финанси

Galatasaray Divan Kurulu’nda ‘Enes Batur’ şaşkınlığı!

септември 10, 2025
Финанси

Türk çetelerin savaşı yurt dışına sıçradı! Avrupa’da alarm verildi

септември 10, 2025
Финанси

Milli okçu Mete Gazoz, Dünya Şampiyonası’na 2. turda veda etti

септември 10, 2025
Финанси

Antalya’da çok konuşulacak bir iddia daha! 5 dükkan 150 bin TL bedelle mi kiralandı? Kent lokantası detayı…

септември 10, 2025
Финанси

Dursun Özbek’ten Divan Kurulu’nda rakiplere gönderme!

септември 10, 2025
Спорт

Ergin Ataman’dan Cedi Osman açıklaması!

септември 10, 2025
Икономика

ABD mortgage faizi Ekim 2024’ten beri en düşük seviyesinde

септември 10, 2025
1 2 3 … 1 346 Next
Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
  • Начало
  • Анализи
  • Икономика
  • Новини
  • Политика
  • Спорт
  • Финанси
  • Още
    • Жени
    • Права и общество
    • Технологии
    • Лайфстайл
    • Общество
© 2025 ThemeSphere. Designed by ThemeSphere.

Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.