Türkiye’de her gün milyonlarca çocuk, evin salonundan, okul servisi koltuğundan, oyun parkındaki bir banktan ya da ders arası koridorundan aynı kapıya açılıyor: Sonsuzca akan kısa videoların dünyası.Tiktok’un birkaç saniyelik görsellerle kurduğu bu evren, yetişkinler için sıradan bir eğlence gibi görünse de çocukların gelişim yolculuğunu sessizce yeniden şekillendiriyor. Üstelik bu dönüşüm, çocuk hakları açısından düşündüğümüzde yalnızca teknolojik bir mesele değil; çocukların iyi olma hâlini, öğrenme kapasitesini, güvenli dijital yaşam hakkını ve sağlıklı gelişimini doğrudan ilgilendiren bir konu.
Dikkat süresinin erozyonu: Sürekli uyarılan bir beyin
Bilimsel çalışmalar, özellikle 6–14 yaş aralığındaki çocukların dikkat sistemlerinin hâlâ gelişmekte olduğunu gösteriyor. Tiktok’un saniyeler içinde değişen görüntüleri, renk patlamaları, hızlı kurgu efektleri ve anlık ödül mekanizmaları çocuk beynini “sürekli uyarılma” hâline alıştırıyor. Bu durum yalnızca platformun içinde değil, gerçek hayatta da etkisini gösteriyor:
• Ders sırasında birkaç dakika içinde sıkılma,• Hikâye dinlerken sabırsızlanma,• Oyunlarda daha kısa döngüler tercih etme,• Uzun süreli düşünme gerektiren görevlerde çabuk pes etme.
Çocuğun bilgiye erişim hakkının yanı sıra, bilgiyi işleyebilme kapasitesi de korunması gereken bir haktır. Ancak kısa video kültürü, bu kapasitenin temellerine ince ince zarar veriyor.
Çocukların üretici değil, tüketici olduğu bir dijital alan
Tiktok’un algoritması, çocukları sürekli içerik tüketmeye teşvik eden bir yapıda işliyor. Üretmek, yaratmak, sorgulamak yerine izlemek, hızla tüketime dayalı bir davranış biçimi hâline geliyor. Çocuk hakları perspektifinden bakıldığında bu durum, çocuğun katılım hakkının geri planda kalması anlamına geliyor. Çocuklar artık kendi düşüncelerini ifade eden içerikler üretmek yerine yetişkinlerin ya da popüler kültürün biçimlendirdiği trendleri tekrar eden tüketicilere dönüşüyor.
Bu aynı zamanda çocukların kendi kültürel kimliklerini oluşturmalarını da zorlaştırıyor. Bir çocuğun oyun oynama hakkı, arkadaşlarıyla sosyal ilişki kurma hakkı ve yaratıcı faaliyetlere katılma hakkı, çoğu zaman kısa videoların gölgesinde kalıyor.
Riskli davranışların normalleşmesi
Kısa videolar çoğu zaman filtrelenmeden yayıldığı için şiddet, taciz, riskli meydan okumalar (challenge’lar), beden algısını bozan içerikler ve toksik ilişkiler çok çabuk yayılabiliyor.
Bu durum, çocukların güvenli dijital ortam hakkını, bedensel ve ruhsal bütünlüğünü ve eğitim ve gelişim hakkını tehlikeye atıyor.
Örneğin bazı meydan okumaların çocuklarda fiziksel yaralanmalara yol açtığı; bazıiçeriklerin ise onları ruhsal olarak baskı altına aldığı biliniyor. Çocukların ekran karşısında maruz kaldığı her saniyelik görüntü, onların sosyal ilişkilerin nasıl kurulacağına, bir bedenin nasıl görünmesi gerektiğine, bir insanın nasıl davranması gerektiğine dair kalıcı izler bırakıyor.
Aile ile çocuk arasındaki görünmez mesafe
Tiktok’un hızlı tüketilen içerikleri, aile içi ilişkilerde de yeni bir sessizlik yaratıyor. Birçok ebeveyn çocuğunun ekranla kurduğu bu yoğun ilişkiyi kontrol etmekte ya zorlanıyor ya da bunun etkisini küçümsüyor. Oysa ki dijital ortamlar, çocuğun mahremiyet hakkından tutun da ruh sağlığına kadar pek çok alanı etkiliyor.
Bugün Türkiye’de birçok çocuk:
• Yemeğe oturduğunda,• Uyumadan önce,• Ders çalışırken,• Sosyal etkinliklerde
Tiktok ekranı ile bağını koparmakta zorlanıyor. Bu da çocuğun sosyal-duygusal gelişimini, aile bağlarını ve kendini ifade etme becerisini olumsuz etkiliyor. Çocuğun sevgi, ilgi ve güvenli rehberlik hakkı giderek ekran ışığında kayboluyor.
„Zorbalık yapan çocuk, daha önce zorbalığa maruz kalmış çocuk olabiliyor“
4 Aralık 2025
Algoritmik eşitsizlik: Her çocuğun ekranda eşit olmaması
Kısa video kültürü aynı zamanda “görünürlük” ve “popülerlik” üzerinden yeni bir dijital eşitsizlik üretiyor. Algoritmalar, belli türdeki çocukları daha görünür kılarken bazılarını geri plana itiyor. Bu durum çocukların özgüvenini ve kendilik algısını doğrudan etkileyebiliyor. Kimi çocuklar “beğeni” üzerinden değer görmeye çalışıyor, kimi ise görünmediği için kendini yetersiz hissediyor. Oysa her çocuğun koşullar ne olursa olsun eşit değer taşıdığı gerçeği, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin temel ilkelerinden biridir.
Ne yapmalı? Çocuğun dijital dünyadaki haklarını korumak
Kısa video kültürü çocuklar için tamamen zararlı değil; doğru kullanıldığında yaratıcı öğrenmefırsatları da sunabiliyor. Ancak bu dünyanın güvenli ve gelişimi destekleyen bir alan olması için güçlübir çocuk hakkı yaklaşımı gerekiyor.
Çocuk koruma ve safeguarding: “Yardımın gücü kadar, sınırı da olmalı”
24 Kasım 2025
Öneriler
Ebeveynler, çocukları yasaklamak yerine birlikte izleyerek içeriklere rehberlik etmeli.
Okullar dijital okuryazarlığı temel bir eğitim alanı haline getirmeli.
Platformlar çocuk güvenliği için daha şeffaf ve güçlü algoritmik koruma önlemleri uygulamalı.
Politika yapıcılar, çocukların dijital ortamda korunması için daha sıkı düzenlemeler geliştirmeli.
Çocuklar içerik üretmeye, kendilerini ifade etmeye ve yaratıcı becerilerini kullanmaya teşvik edilmeli.
Sonuç: Birkaç saniyelik videolar, bir ömrün kodlarını değiştiriyor
Tiktok ve kısa video kültürü, çocukların yalnızca boş zaman aktivitesi değil; gelişim yolculuğunun görünmez bir parçası haline geldi. Çocukların dikkat sürelerinden sosyal ilişkilerine, beden algılarından özgüvenlerine kadar pek çok alan bu dinamik dijital akıştan etkileniyor. Bugün çocuklara borcumuz, onları teknolojiden uzak tutmak değil; haklarını koruyarak dijital dünyayı onlar için güvenli, yaratıcı ve gelişimi destekleyen bir alana dönüştürmek. Çünkü çocuklar hızlı video akışlarının ardında kaybolabilecek kadar küçük değil; hakları ve potansiyelleriyle görülmeyi, duyulmayı ve korunmayı hak eden bireylerdir.
(HÖ/NÖ)

