Bu yazı, #16GünlükAktivizm kapsamında KOÇ-KAM Blog – Turuncu Yazılar Serisi’nin 16. ve son günü vesilesiyle, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde ilk kez yayımlandı.
Dünya nüfusu hızla yaşlanırken, paralel olarak “yaşçılık” (ageism) ve yaşa dayalı ayrımcılık kaygı verici oranda artıyor. Özellikle 2020–2022 yıllarında yaşanan COVID-19 pandemisi, yaşlı nüfusa yönelik tabuların, önyargıların ve hak ihlallerinin çarpıcı bir şekilde ortaya çıktığı bir dönem oldu.
Çeşitli kaynaklara göre, 1950’li yıllarda 65 yaş üstü grup dünya nüfusunun yüzde 5-6’sı civarındaydı.
2020’de yüzde 9.3 olan bu oran 2021’de yüzde 10’a yükseldi. BM Nüfus Bölümü ve diğer demografik kaynaklara göre, küresel nüfus içinde 65 yaş ve üzeri kişilerin oranı 2025 itibarıyla yaklaşık yüzde 10–10,3 civarında.
Uluslararası projeksiyonlara göre dünya yaşlı nüfusunun 2050 yılında 1.6 miyara ulaşması bekleniyor.
Sayısal ve demografik olarak hızla artacağı görülen bu verilere göre, 25 yıl sonra her 6 kişiden birinin 65 yaş ve üzeri olması öngörülüyor yani dünya nüfusunun yüzde 16’sını yaşlı nüfus oluşturacak. 65 yaş ve üzerindeki bireylerin cinsiyet dağılımında ise dikkate değer bir kadın çoğunluğu gözlemleniyor. 2021 itibarıyla küresel 65+ nüfusun yaklaşık yüzde 56’sı kadın idi, 2050’ye kadar kadınların yaklaşık yüzde 60 oranı ile toplam yaşlı nüfus içinde belirgin bir çoğunluğu oluşturacağı tahmin ediliyor.[1]
”Demografik olarak geçmişte “genç nüfus” sayılan ülkeler arasında yer alan Türkiye’de ise son yıllarda yaşlı nüfus oranında dikkat çeken bir artış yaşanıyor. TUİK verilerine göre yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus, 2019 yılında 7 milyon 550 bin 727 kişi iken son beş yılda %20,7 artarak 2024 yılında 9 milyon 112 bin 298 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2019 yılında %9,1 iken, 2024 yılında %10,6’ya yükseldi. Yaşlı nüfusun 2024 yılında %44,6’sını erkek nüfus, %55,4’ünü kadın nüfus oluşturdu.”[2]
Bu eğilim, nüfusun yalnızca sayısal değişimi değil; aynı zamanda ekonomik, sosyal ve sağlık boyutuyla da yaşlanma sürecine girildiğinin bir göstergesi.
Yaşlıların içsel olarak yaşadıkları deneyimler yalnızlık, istihdamdan çekilme, değişen bakım ihtiyaçları ve toplumsal değer algılarındaki dönüşüm hem bireysel hem toplumsal düzeyde yeni sorunlar, sorumluluklar ve çözüm arayışlarını da beraberinde getiriyor. Ancak yaşlılar halen hak sahibi bireyler olarak değil, yaşları nedeniyle yardımın nesneleri olarak görülüyor.
Bu doğrultuda, yaşlılık kavramını yalnızca bir biyolojik süreç olarak değil, toplumsal katılım, değer üretimi ve hak temelli bir perspektiften de ele alarak yaşlıların konumunu, karşılaştıkları zorlukları ve bu alandaki politika ihtiyaçlarını kesişimsel olarak değerlendirmek gerekiyor.
Yaşlılık politikaları ve yaşlı nüfus üzerine tartışmalar genellikle biyolojik yaşa odaklanır, bu yaklaşım, yaşlılığı homojen ve cinsiyetten bağımsız bir kategori gibi görmek anlamına gelir. Ancak, yaşlı nüfus homojen bir kategori değildir: bireylerin sağlık durumu, sosyo-ekonomik geçmişi, toplumsal rolleri ve yaşam koşulları gibi çok sayıda değişken yaşlanma deneyimini ve ihtiyaçlarını kökten farklılaştırır.
Yaşlılık aynı zamanda toplumsal cinsiyet açısından da kesişen bir eşitsizlik eksenidir. Kadın ve erkek yaşlıların karşılaştığı zorluklar ve ihtiyaçlar önemli ölçüde farklılık gösterir.
Bu yüzden politika oluştururken toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve yaş̧ ayrımcılığı gibi dinamiklerin ”kesişimsel” bir yaklaşım ile ele alınması gerekir.
Ne yazık ki yaş, cinsiyet, ırk, etnik köken, dil ya da din gibi bir ayrımcılık kategorisi olarak tanınmadığı gibi bunlarla olan kesişimsel bağı da göz ardı edilmektedir.
Yaşçılık (ageism)
Yaşçılık, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaygın. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2021 raporuna göre, dünyada her iki kişiden biri yaş ayrımcı tutumlar sergilemekte. İş yaşamından sağlığa, dijital okuryazarlıktan günlük iletişime kadar pek çok alanda kendini gösteren bu ayrımcılık, yaşlıların yaşam kalitesini ve toplumsal yaşama katılımını zayıflatıyor. Yaşçılık, “yaş”ın toplumsal ayrımlar yaratmak için kullanılmasıyla ortaya çıkar; sadece yaşlıları değil her yaş grubunu etkiler, eşitsizlik, adaletsizlik, şiddet, ihmal ve istismara yol açar. Dahası kuşaklar arasında dayanışmayı zayıflatabilir ve toplumlara maliyeti ağır olur.
Özellikle kadınlar, yaşam boyu süregelen sistematik toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, yoksulluk, düşük gelir, kayıt-dışı çalışma, mülkiyete erişim zorluğu, bakım yükü, gibi yapısal eşitsizlikler nedeniyle yaşlılık döneminde ”birikimli eşitsizlik ve ayrımcılıkla” karşı karşıya kalır.
Covid 19 Salgını: Bir şiddet türü olarak yaşlı nefreti
Yaşlılar, fiziksel, cinsel, psikolojik veya finansal şiddet ve istismara daha açık durumdadır ve sonuçları da daha ağır olmaktadır.
Son yıllarda ‘yaşçılığın’ en sert biçimde yöneldiği grubun 65+ nüfus olduğunu gözlemliyoruz.
”Yaşlılar antika araba gibidirler, siz hiç kıymetli arabanızı güneşe çıkarır mısınız”
Bunu bir doktor, Covid 19 salgınında televizyonda, ”yaşlıları korumalıyız” sözlerine örnek olarak veriyordu. ”Korumacılık” adı altındaki bu tür söylemler yaş ayrımcılığını, yaşçılığı tetikliyordu.
Geçtiğimiz Ekim ayında Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Raci Kaya, kurumun mali dengesindeki bozulmayı erken emeklilik ve uzayan yaşam süresine bağladı: “Eskiden 50 yaşında ölüyorduk, bugün emekli 78 yaşına kadar maaş alıyor.”[3] Yaşçılık içeren bu yorumla ekonominin kötü gitmesinin günah keçisi ‘yaşlılar ve emekliler’ oluyordu.
Hepimizin hatırlayacağı gibi, özellikle Covid 19 salgınında 65 yaş ve üzeri bireylere ”korumacı politikalar” adı altında izolasyona dönüşen sokağa çıkma yasakları gibi çok daha katı uygulanan “tedbirler”, özgürlüklerini fazlasıyla kısıtlamaya, dışlamaya, etiketlemeye varan hak ihlalleriyle sonuçlandı.
Yaşlılar krizi görülmedik bir şiddetle yaşadı! Biraz hava alabilmek için apartmanının önündeki bankta oturan iki yaşlının üzerine camdan kova ile su atılması, sosyal medyada ”bu işi bitmiş yaşlılar başımıza bela” söylemleri hem fiziksel hem sözel şiddeti körüklüyordu. Evde bunalmış bir yaşlı kadının duvara tırmanarak sokağa çıkma videosu sosyal medyada büyük seyirci topluyor, alay ve eğlence konusu olarak kullanılıyordu. Yaşlılarla ilgili bu türden olumsuz paylaşımlar, onların hem ruhsal hem fiziksel çöküntüsüne neden oluyordu.
Hayatın doğal bir evresi olan yaşlanma, kamusal kurumlar ve toplum tarafından korumacı ve bu bağlamda dışlayıcı politikalar ile ”yaşlandırılmaya” dönüşüyordu.
Toplam nüfus içinde yaklaşık 9 milyon yaşlı yurttaş, hastalıklı ve bakıma muhtaç olmakla eş anlamlı hale getiriliyordu. Önemli bir bölümü halen aktif, çalışan ve üreten bireylerden oluşan 65+ yaş grubu homojenmiş gibi ele alınıyordu. Yaşlılık sağlık riski, bakım bağımlılığı ve sosyal yük ile eşdeğer koşullarla anılmaya başlandı. Bu da yaşlıların toplumsal aidiyetini, özerkliğini ve hak temelli konumunu zayıflattı. Elbette tepki gecikmedi, ‘yaşlılara hak ihlali’ davaları açıldı, ötekileştirmeye karşı direniş yazıları birbirini takip etti. Neticede yasaklar kalktı ama bıraktığı travma ve korku geçmedi.
COVID-19 pandemisi, yalnızca bir sağlık krizi değil; aynı zamanda toplumun ‘yaşlılık’ haline dair zihinsel ve kurumsal algılarını yeniden şekillendiren bir dönüm noktası oldu. Salgının başlangıcında yaşlılar ‘risk grubu’ olarak kategorize edildi. Bu kategorileştirme kırılganlık ve koruma söylemleriyle birlikte, yaşlılık anlayışında dramatik bir dönüşüme yol açtı. Artık “dışarı çıkmama”, “izole kalma”, “korunma” tüm yaşlı kuşak için kural haline gelmiş gibi algılandı. Bu durum, yaşlı ayrımcılığını bir norm hâline getirerek, yaşlıların toplumsal görünürlüğünü ve haklarını kısıtlayan yeni bir ”hegemonik söylem” üretti.
Günümüzde politika alanları içinde bir ”yan alan” olarak görülen ve çok yönlü çözümler için yeterince kaynak ayrılmayan bu konu daha da derinleşecek gibi görünüyor.
”Yaşlıların yaşam deneyimlerini ve insan haklarını kullanma durumlarını yansıtacak verilerde ciddi bir boşluk vardır. Veri ve bilgi eksikliği, başlı başına bir dışlanma göstergesidir ve anlamlı politika üretimini ya da normatif eylemi fiilen imkânsız kılar. Kapsamlı, anlamlı ve güvenilir veriler; küresel yaşlanmayı ve yaş yapısındaki değişimin etkisini daha iyi anlamamız için kilit rol oynar. Bu veriler, yaşlıların ihtiyaçlarına ilişkin temel bilgileri sağlar ve mevcut önlemlerin etkinliğini değerlendirme koşullarını yaratır. Ayrıca, somut boşlukların tespiti, hedefe yönelik önlemlerin formüle edilmesi, uygulamanın izlenmesi ve ilerlemenin raporlanması için gerek duyulan kanıt zeminini sunar.” [4]
Gerçekçi ve kalıcı çözümler oluşturmak için gerçekçi verilere ihtiyaç vardır ancak yaşlılara yönelik şiddet konusunda yeterli veri toplanmamaktadır. Özellikle yaşlı kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddet hakkında yeterli veri yoktur.
Veri yokluğu, koruma mekanizmalarının ve farkındalığın eksikliği, ev içi şiddetin her yaş grubundaki kadınları etkilediği gerçeğini de görünmez kılar. Halbuki yaşlılar ve özellikle yaşlı kadınlar ekonomik yoksunluk da dahil olmak üzere ciddi boyutlara varan çok yönlü şiddete uğramaktadır. Covid -19 pandemisi dönemi buna somut bir örnek oluşturmuştur. Yaşlı şiddeti ve nefreti zirveye ulaşmış olmakla birlikte istatistiklerde son derece az yer almıştır.
BM Kadın Birimi’nin raporuna göre, 60 yaş ve üzeri kadınlar, genç kadınlara kıyasla ihmal ve diğer istismar türlerine maruz kalmaya daha yatkın olabiliyor. Örneğin; ekonomik istismar, fiziksel ya da psikolojik şiddet, kontrolcü davranışlar gibi şiddet biçimleri, eş veya partner dışında kişilerce gerçekleştirilen şiddet eylemleri ile karşı karşıya kalırlar. Yaşlı kadınlara özgü bu tür şiddet biçimleri, kadınlara yönelik şiddet sıklığını ölçen mevcut anketlerde genellikle yer almıyor. Özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde, verilerin kadın üreme yaşı (15–49 yaş) grubuyla sınırlı olması; yaşlı kadınlara dair veri eksiklikleri ve kullanılan anket araçlarının sınırlılığı nedeniyle, yaşlı kadınlara yönelik şiddetin yaygınlığı ve büyüklüğü büyük ölçüde küçümsenmiş durumdadır.
Yaşları 50–59 arasında olan kadınlarda, yaşam boyu fiziksel ve/veya yakın partner şiddeti yaygınlığı %24 olarak tahmin edilmiş, 60 yaş ve üzerindekilerde ise bu oran %23’tür [5]
Arun’un yorumuyla, ‘yaşlı nefreti’ pandemi öncesine de uzanan bir gerçek ve Türkiye genelinde de yaş ayrımcılığı %8 düzeyinde. En fazla hak ihlali yaşayanlar 65-74 yaş aralığındaki yaşlılar oldu (%39). 2025 yılı ikinci döneminde Türkiye genelindeki yaşlılara yönelik tüm hak ihlallerinin %30’u yaşlı kadınlara yönelik şiddet, ihmal, istismar ve ayrımcılıklardan oluşuyor.[6]
Görünmeyen risk grubu: Yaşlı kadınlar
BM Ekonomik ve Sosyal İlişkiler Departmanı’nın ”Leaving No One Behind In An Ageing World” (2024) raporuna göre, kadınlar yaşlılık dönemine ulaştıklarında daha yüksek risklerle karşılaşıyorlar: daha uzun yaşama süreleri nedeniyle dul kalma, yalnız yaşama, düşük emeklilik gelirleri ve bakım ihtiyacının artması gibi faktörlerle ekonomik güvencesizlik artıyor.
Kadın-erkek eşitsizlikleri yaşlılık döneminde de devam ediyor: Kadınların çalışma yaşamında daha kısa süre kalması, düşük ücretle çalışması ve bakım görevlerine daha fazla katılması, yaşlılık döneminde sosyal ve ekonomik güvence açısından dezavantaj yaratıyor.
Rapor, yaşlı kadınlar için bakım sistemlerinin yetersizliğini vurguluyor. Uzun dönemli bakım hizmetlerinde hem arz hem de kalite açısından eksikler var; bu da yaşlı kadınların sağlık, sosyal katılım ve yaşam kalitesi açısından risk altında olduğunu gösteriyor.
Politika önerileri açısından rapor, “doğumdan itibaren eşit fırsatlar sağlanarak herkesin sağlıklı, güvenceli yaşlılık geçirme hakkının temin edilmesi” gerektiğini belirtiyor. Ayrıca bakım işlerinin yeniden düzenlenmesi, kadın ve erkek eşitliğinin her yaşta güvence altına alınması gibi adımların önemine dikkat çekiyor[7]
Yaşlılar için en büyük sorun ise yoksulluk: barınma hakkından yoksunluk, yetersiz beslenme, tedavi edilmeyen kronik hastalıklar, güvenli içme suyuna ve hijyene erişim eksikliği, pahalı ilaçlar, gelir güvencesizliği olarak izleniyor.
Yapay Zeka ve yaşlı kadınlar
Yapay zeka gibi teknolojilerin hızla ilerlemesi yaşamın birçok yönünü kolaylaştırıyorsa da bu ilerleme, toplumun bazı kesimlerini geride bırakma riskini de beraberinde getiriyor. Yaşlıların karşılaştığı ayrımcılıklar arasında günümüzde öne çıkan bir boyut da dijital dışlanmadır.
Yapay zekâ ve yeni teknolojiler büyük bir hızla gelişirken, bu gelişmelere erişim için gerekli cihazlara ve mali kaynaklara sahip olmayan kesimler geride kalmaktadır.
Yoksulluğun çok yaygın olduğu yaşlı nüfus ve özellikle ekonomide eşit fırsatlara yeterince ulaşamayan 45 yaş üzeri kadın nüfusu, yapay zeka ve gelişen teknolojilere ve araçlarına erkeklere oranla yeterince erişemiyor. Dolayısıyla teknolojik okuryazarlık eksikliği nedeniyle dijital dünyaya ayak uydurmakta zorlanıyor ve bu durum, onların toplumsal yaşamdan giderek daha fazla dışlanması riskini de beraberinde getiriyor.
Türkiye’de internet kullanan yaşlıların oranı 2024 yılında %46,9 oldu. Hane halkı bilişim teknolojileri kullanım araştırması sonuçlarına göre, İnternet kullanan 65-74 yaş grubundaki bireylerin oranı 2019 yılında %19,8 iken bu oran 2024 yılında %46,9’a yükseldi. Cinsiyete göre incelendiğinde, internet kullanan yaşlı erkeklerin oranı 2024 yılında %55,3 iken yaşlı kadınların oranı %39,3 oldu. [8]
Hızla değişen, dönüşen ve dijitalleşen dünyanın yaşlı nüfusa da hazırlanması gerekiyor. Toplumsal değişim ve etkin katılım için dijital okuryazarlık dahil olmak üzere yaşam boyu öğrenme fırsatlarının yaygınlaştırılması; Medyada yaşlıların ve özellikle kadınların teknolojiyle uyumlu, üretken ve güçlü temsillerinin desteklenmesi gibi birçok etkenin yanı sıra kuşaklararası işbirliğinin güçlendirilmesi ve gençler ile yaşlıların teknolojiyi birlikte öğrenip üretmesine alan açılması hayati bir önem taşıyor.
Bununla ilgili olarak Patiska Platformu ve Sisterslab Derneği ortaklığıyla yürüttüğümüz ve kuşaklararası işbirliğine iyi bir örnek olduğunu düşündüğüm Tech45+ Dijital Eğitim Projesinden bahsetmek isterim.
Birinci dönemi Haziran – Temmuz 2025 aralığında uygulanan projenin amacı 65 yaş ve üzeri kadınların dijital okuryazarlığını arttırmak ve teknolojik araçları en azından temel düzeyde öğrenmelerini kolaylaştırmaktı.
Elektronik ortamda ücretsiz olarak verilen eğitimlere başvuru sayısı olağanüstüydü. 5300’den fazla 45 yaş ve üzeri kadın başvurdu. Aslında 60+ yaş grubu hedeflenmişti ama 45 civarı yaş grubu kadınlar da yoğun olarak ilgi gösterince yaş sınırını düşürdük.
Çarpıcı olanı akşam saatlerinde yapılan bu eğitim modüllerinde, ilgilerini çeken bölümlere göre 500- 750 civarında katılımcının kararlılıkla gelmesiydi. Bu eğitimlerin ilk aşaması sonunda 45 yaş üzeri kadınların bilgiye ulaştıkları zaman dijital dünyada çok etkin ve aktif olacağını da deneyimlemiş olduk.
Eğitimlere yapılan başvuru sayısı bu alanda ne büyük bir ihtiyaç olduğunu da ortaya koymuş oldu. Gördük ki teknoloji dışlayıcı değil, kapsayıcı olabilir ve yaşımız ne olursa olsun öğrenmenin, aktif olmanın ve katkı sunmanın bir sınırı yok.
Ne yapmalı?
Yapay zekânın şekillendirdiği günümüzde, 65 yaş üstü bireylerin ve özellikle kadınların dijital dünyada eşit yurttaşlar olarak yer alabilmesi yaşamsal bir hak, eşitlik ve adalet meselesidir ve ulusal ve uluslararası düzeyde çabaları da gerektirir.
BM İnsan Hakları Konseyi’nden tarihi karar
BM İnsan Hakları Konseyi’nde 3 Nisan 2025 tarihinde yaşlı hakları ile ilgili önemli bir karar alındı; Yaşlı haklarının insan hakları perspektifiyle güvence altına alınması ve ”bağlayıcı” bir “Yaşlı Hakları Sözleşmesi”[9] taslağının hazırlıklarının başlatılması. Bu karar dönüm noktası niteliğindedir. 81 Üye devletin desteğiyle kabul edilen 58/13 sayılı karar, yaşlıların insan haklarının korunması için bağlayıcı bir uluslararası sözleşme hazırlanmasını hedefleyen ”Hükümetlerarası Açık Uçlu Çalışma Grubu’nun” kurulmasını karara bağladı.
Bu gelişme, yaşlıları yalnızca bakım gereksinimi olan bireyler olarak değil, insan haklarına eşit biçimde sahip, hakları korunan bireyler olarak tanımlama girişimidir.
Yaşlı bireylerin ve sivil toplum kuruluşlarının yıllardır sürdürdüğü etkin savunuculuk çalışmalarının meyvesi niteliğinde olan bu karar, dünya genelinde artan yaşlı nüfusa ve bu bireylerin haklarını koruma konusunda uluslararası hukuki çerçevelerdeki mevcut boşluklara da dikkat çekiyor.
Bu doğrultuda, uluslararası bir sözleşmenin zemini hazırlanırken yaşçılığın kök nedenlerine inilmesinin ve yaşlı hakları konusunda küresel ölçekte bir dönüşümün hızlanmasının yolu açılmış olacaktır.[10]
Bitirirken
Güncel ulusal ve uluslararası hak rejimi, yaşlılığı özel olarak kapsayan güçlü bir korumadan yoksun. Pandemi, bu eksikliği çıplak halde gözler önüne serdi; yaşlı haklarına dair uluslararası bağlayıcı normların oluşturulmasının artık kaçınılmaz olduğunu gösterdi.
Uluslararası bir yaşlı hakları sözleşmesi hazırlıkları bu eksikliği kapatma yönünde atılmış önemli bir adım. Ancak bu adımın somut hukuki bağlayıcılığa dönüşmesi, yaşlı bireylerin doğrudan katılımcı olmasının sağlanacağı uzun vadeli mücadele, politika değişikliği ve uluslararası dayanışma gerektiriyor. Eğer bağlayıcı bir sözleşme kabul edilirse yaşlıların insan haklarının korunması, ayrımcılıkla mücadele, bakım, sağlık, sosyal güvenlik, konut, katılım gibi alanlarda uluslararası yükümlülükler oluşacaktır.
Bu da ulusal düzeyde politikaların ve yasaların yenilenmesini gerektirecektir. Önümüzdeki dönemde yapılacak çalışmalara konunun sahibi sivil toplum örgütlerinin etkin katılımının sağlanması ise oluşturulacak Sözleşme’nin yaşlı haklarına ne kadar cevap verici olacağını belirleyecektir.
(SA/EMK)
Dipnot
[1] Leaving No One Behind In An Ageing World, World Social Report 2023, United Nations Department of Economic and Social Affairs. 2023 ; https://digitallibrary.un.org/record/3898412/files/undesa_pd-2020_world_population_ageing_highlights.pdf
[2] İstatistiklerde Yaşlılar,2024 https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=%C4%B0statistiklerle-Ya%C5%9Fl%C4%B1lar-2024-54079&dil=1, 13 Mart 2025
[3] https://gazeteoksijen.com/ekonomi/sgk-baskani-raci-kaya-dusuk-maasin-nedeni-emeklilerin-artik-daha-uzun-yasamasi-254937
[4] Human rights of older persons: the data gap Report of the Independent Expert on the enjoyment of all human rights by older persons, 2020
[5] Violence against women 60 years and older. https://www.unwomen.org/sites/default/files/2024-03/violence-against-women-60-years-and-older-en.pdf
[6] Arun, Özgür, Senex İzleme: Yaşlılara Yönelik Şiddet ve İhlallerin İzlenmesi 2025 Yılı II. Dönem Raporu https://api.senex.org.tr/Upload/Publication/30394b49f8b843e29f47d46b7e3f30ec.pdf s.3
[7] Leaving No One Behind In An Ageing World, World Social Report 2023, United Nations Department of Economic and Social Affairs. 2023 ; https://digitallibrary.un.org/record/3898412/files/undesa_pd-2020_world_population_ageing_highlights.pdf
[8] İstatistiklerde Yaşlılar,2024 https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=%C4%B0statistiklerle-Ya%C5%9Fl%C4%B1lar-2024-54079&dil=1, 13 Mart 2025
[9] Convention on the Rights of Older Persons (UNCROP)
[10] Acuner, Selma, 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü: ”Hayallerimiz, iyiliğimiz, haklarımız” https://bianet.org/yazi/1-ekim-dunya-yaslilar-gunu-hayallerimiz-iyiligimiz-haklarimiz-312116, Ekim, 2025

