CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında 2 bin 352 yıl hapis cezası istenen „İBB Davası“ için gün veren mahkeme, Silivri’deki Marmara Kapalı Cezaevi yerleşkesinde duruşma salonunun hazır edilmesini istedi.
İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmayla düzenlenen „İBB iddianamesi“ dosyasını kabul ederek tensip zaptı düzenledi.
3 bin 700 sayfayı aşan iddianamenin temelini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklu bulunduğu, „yolsuzluk“ soruşturması oluşturuyor.
İddianamede Ekrem İmamoğlu ile birlikte cezalandırılması istenen 105’i tutuklu 402 kişi „şüpheli“ sıfatıyla yer alıyor. Savcılık, Ekrem İmamoğlu’nun yolsuzluk yapmak amacıyla oluşturulmuş olan bir „örgütün kurucusu ve lideri“ olduğunu iddia ederek 142 ayrı suçtan cezalandırılmasını istedi.
Tensip zaptı: Tutuklulukların devamına…
Tensip zaptı ile tutukluluk değerlendirmesi yapan mahkeme, tüm tutuklu sanıkların tutukluluğunun devamına karar verdi.
İlk duruşma tarihini 9 Mart 2026 olarak belirleyen mahkeme, azami yargılama süresini 4 bin 600 gün yani yaklaşık olarak 12,5 yıl olarak belirledi.
AİHM içtihatlarına meydan okuyan bir „tensip zaptı“
Türkiye her ne kadar Anayasa’nın AİHM kararlarının uygulanmasını amir 90. Maddesini, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın mahkemelere verdiği emirlerle Kavala ve Demirtaş-Yüksekdağ davaları kapsamında fiilen ihlal ediyorsa da halen Avrupa Konseyinden ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden çıkmış değil. Mahkemeler hukuken ve Anayasal olarak Anayasa’nın 90. Maddesi’ni ve AİHM içtihatlarını takibe zorunlu.
Bu çerçevede İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesinin davanın 12,5 yıl sürmesini kabul edilebilir bir öngörü olarak değerlendirmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6. maddesinde güvence altına alınan “makul sürede yargılanma hakkı“nın peşinen ihlali anlamına geliyor.
10 yılı aşan süreler „istisnai haller“ dışında ihlale giriyor
“Makul süre”yi değerlendirirken davanın karmaşıklığı, başvurucunun tutumu, yargı makamlarının davranışı ve başvurucunun menfaatinin niteliği gibi ölçütleri esas alan AİHM içtihatlarında 10 yılı aşan yargılamalar çok istisnai durumlar dışında ihlal sayılıyor.
Örneğin Kudła/Polonya (2000) kararında uzun yargılama süreleri açık biçimde ihlal kabul edilmişti. Türkiye bakımından ise Ümmühan Kaplan/Türkiye (2012) ve Daneshpayeh/Türkiye kararlarında 9–15 yıl aralığındaki yargılamalar sistematik ihlal olarak değerlendirilmişti. Bu nedenle 12,5 yıllık bir yargılama süresi „tensibi“, olağanüstü bir gerekçe olmadıkça, AİHM içtihadına göre daha dava başlamadan işlenmiş açık ve ağır bir hak ihlali oluşturuyor.
(AEK)

