İrlandalı hip hop ve rap grubu Kneecap’in[1] otobiyografik filminde geçen bu söz, yalnızca çarpıcı bir replik değil; grubun sanatsal ve politik duruşunun özeti. 20. yüzyılın İrlanda cumhuriyetçi düşüncesinden beslenen bu ifade, Kneecap tarafından 21. yüzyılın sahnesine taşınıyor.
Hikâye, Birleşik Krallık kontrolünde olan ve 100 yılı aşkın süredir devam eden bir mücadelenin odağındaki Kuzey İrlanda’da geçiyor. 2017’de Batı Belfast’ta kurulan Kneecap; Mo Chara (Liam Óg Ó hAnnaidh), Móglaí Bap (Naoise Ó Cairealláin) ve DJ Próvaí’den (JJ Ó Dochartaigh) oluşuyor.
*(Soldan sağa) DJ Próvaí, Mo Chara ve Móglaí Bap. (Fotoğraf: kneecap.ie)
Üçü de İrlandacayı günlük yaşamında konuşan, “ateşkes kuşağı”na[2] mensup gençler. Onlar, Kuzey İrlanda çatışmalarının ardından büyüyen, ama hâlâ dil ve kimlik üzerinden politikleşmiş bir toplumda şekillenmişler.
Grubun çıkış noktası, 2017’de yayımlanan “C.E.A.R.T.A.” adlı parçayla oldu. Sözcüğün anlamı “haklar”. Şarkının doğuşu ise tipik bir Belfast hikâyesi: Bir gece duvara sprey boyayla yazılan “Cearta”, ertesi gün polis tutanaklarına geçti, oradan da stüdyoya taşındı. Böylece İrlandaca hem sokakta hem rap sahnesinde bir protesto aracına dönüştü.
Mo Chara’nın bir röportajda söylediği gibi: “Belfast’ta büyüyüp İrlandaca konuşuyorsan apolitik kalamazsın.” Bu söz, Kneecap’in manifestosu haline geldi.
Filistin’le dayanışma
Kneecap’in politik söz dağarcığı yalnızca İrlanda ile sınırlı değil; grup, Filistin için de sesini yükseltmekten geri durmuyor.
Gazze’de devam eden soykırım sürecine karşı Filistin mücadelesinin sözünü sahnelerine taşıyan grup, “#SoykırımaMüzikYok” (#NoMusicForGenocide) kampanyasının parçası olarak, müziklerinin İsrail’deki dijital platformlardan kaldırılmasını talep etti.
*DJ Próvaí ve Mo Chara, Beyaz Saray önünde. (Fotoğraf: Kneecap/Facebook)
Mo Chara, 2024 Kasım’ında Londra’daki bir konserde sahneye atılan bir Hizbullah bayrağı nedeniyle “terörle bağlantılı suç”tan yargılandı. Dava süreci boyunca Kneecap, Filistin dayanışmasını yüksek sesle dile getirdi.
Hatta İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Glastonbury Festivali’nde sahneye çıkmalarını “uygun bulmadığını” söylerken grup şu yanıtı verdi: “Asıl uygun olmayan, bir soykırımı silahlandırmak.”
Fotoğraf: Kneecap/Facebook
Sahnede isyan
İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırım saldırılarına tepki ve Filistin halkıyla dayanışma, yaz boyunca Kneecap’in konserlerinin odağında yer aldı.
Haziran’daki Glastonbury Festivali, Kneecap’in bu dayanışmayı en görünür kıldığı anlardan biri oldu. West Holts sahası on binlerce izleyiciyle doldu; kalabalık Filistin bayraklarıyla tezahüratlarda bulundu. BBC ise Kneecap’in performansını canlı yayınlamamayı “tercih etti”.
Ağustos’ta İrlanda’daki Electric Picnic sahnesi de benzer bir atmosferle yankılandı. Dev ekranlarda “No more Israeli war bonds” (Artık İsrail savaş tahvilleri yok) ve “Get the US military out of Ireland” (ABD ordusunu İrlanda’dan çıkarın) ifadeleri belirdi.
Mo Chara, mikrofona “Bu yük halkın değil, seçilmişlerin” diyerek İrlanda hükümetini sorumluluğa çağırdı.
*Electric Picnic, Ağustos 2025. (Fotoğraf: Daniel Lambert/X)
Yine Ağustos ayında Fransa’da düzenlenen Rock en Seine müzik festivalinde, İsrail’in suçlarını ve Fransa hükümetinin silah ticareti üzerinden bu politikalara ortak oluşunu teşhir ettiler.
*Kopenhag konseri, Eylül 2025. (Fotoğraf: Kneecap/Facebook)
Son olarak 18 Eylül’de Wembley Arena’da gerçekleştirilen “Together for Palestine” konserinde sahneye çıkan grup, etkinliği adeta bir protesto alanına dönüştürdü. Konser başlamadan önce yansıtılan mesajlarda, İngiltere ve ABD hükümetlerinin İsrail’e verdiği destek hedef alınırken, izleyiciler sloganlar ve Filistin bayraklarıyla alanı doldurdu.
*Filistin Dayanışma Kampanyası (PSC) Başkanı Ben Jamal, Kneecap’in performansı öncesi Wembley sahnesinde.
Ben Jamal from @PSCupdates stood beside @MassiveAttackUK before our show last night and proclaimed „be inspired by the words of the immortal Bobby Sands“ 💚 pic.twitter.com/nkcCJXK7Ax
— KNEECAP (@KNEECAPCEOL) September 19, 2025
Kneecap, yaptığı kadar yapamadığı konserlerle de ses getirdi. Macaristan hükümeti, Ağustos ayında grubun Sziget Festivali’ndeki konserini iptal etti ve üç yıl boyunca ülkeye girişlerini yasakladı. Budapeşte yönetimine göre Kneecap ‘ulusal güvenlik tehdidi’ oluşturuyordu; grup ise kararı, Filistin halkına yönelik soykırıma karşı çıkan sesleri susturma girişimi olarak nitelendirdi.
Fotoğraf: Kneecap/Facebook
İsyan beyazperdede
2024’te vizyona giren Kneecap filmi, Sundance’te NEXT Seyirci Ödülü’nü kazandı ve gösterildiği her yerde büyük ilgi topladı. Yönetmenliğini Rich Peppiatt’ın üstlendiği, grup üyelerinin kendilerini canlandırdığı film, izleyiciyi Batı Belfast’ın sokaklarından yükselen müziğin köklerine ve politik bir isyan kültürünün içine taşıyor. Aynı zamanda Kneecap’in müziğinin, Kuzey İrlanda’daki İrlandaca mücadelesiyle[3] nasıl kesiştiğini de anlatıyor. İrlanda’nın Oscar adayı seçilen film, yıl boyunca pek çok uluslararası festivalde ödüller kazanarak Kneecap’in hikâyesini dünya sahnesine taşıdı.
Grubun en önemli başarısı, İrlandacayı çok geniş kitlelerin “dili” haline getirmeleri oldu. Ondan önce İrlandaca, daha çok geleneksel müzik, şiir ya da akademik bağlamlarla anılırken; Kneecap bu dili sahneden sokağa, dört bir yana taşıdı. Bir mosh pit’in ortasında binlerce gencin İrlandaca sözleri kusursuz bir ritimle haykırması, bu dönüşümün en çarpıcı göstergesi.
Kneecap’in hikâyesi, bir rap grubunun yükselişinden çok daha fazlası. Dilin, bir halkın özgürlük mücadelesinde hâlâ en etkili silahlardan biri olduğunu hatırlatan güncel bir örnek.
Fotoğraf: Kneecap/Facebook
Dipnotlar:
[1] Grubun adı, çift anlamlı bir kelime oyunu. Bir yandan, Kuzey İrlanda’daki cumhuriyetçi “suçlular” ve uyuşturucu satıcılarına uyguladığı bir ceza yöntemi olan kneecapping (diz kapağından vurma) pratiğine gönderme yapıyor. Öte yandan ise İrlandaca “ní cheapaim” (Türkçesi: “sanmıyorum”), yani “kneecap him” şeklinde telaffuz edilen ifadeyi çağrıştırıyor. Grup bu ironiyi özellikle önemsiyor: “Kneecap” adını taşırken, şarkılarında da diz kapağından vurulmaya sebep olabilecek uyuşturucu gibi tabu konuları dile getiriyorlar.
[2] “Ateşkes kuşağı” (ceasefire generation)1994’te IRA ve diğer paramiliter grupların ateşkes ilanı ve ardından 1998’deki Hayırlı Cuma Anlaşması ile birlikte büyüyen kuşağı tanımlar. Bu kuşak, “Troubles” (1960’lar sonundan 1990’lara dek süren silahlı çatışmalar) dönemini ya doğrudan hiç yaşamamış ya da çocuk yaşta görmüş, yani barış süreci sonrası toplumsallaşmış gençlerden oluşur.
[3] Kimlik ve Dil Yasası (Identity and Language Act), Birleşik Krallık Parlamentosu tarafından 2022’de kabul edildi ve Kuzey İrlanda’da yürürlüğe girdi. Yasa, İrlandacaya ve Ulster-Scots’a resmî statü tanıyarak kamu kurumlarında dil haklarını güvence altına aldı. Bu kazanım, yalnızca güncel siyasi uzlaşıların değil, aynı zamanda İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) direnişinin açtığı zeminde, Sinn Féin’in öncülüğündeki cumhuriyetçi hareketin on yıllara yayılan toplumsal mücadelesinin bir sonucu olarak görülüyor.
Kaynaklar: Irish Times, RTÉ Ireland, BBC, The Guardian, NME, The Independent, Screen Ireland, Wikipedia.
(VC)