Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Güz Oturumu’nun ikinci gününde Güncel Konular Tartışması gündeminde „Türkiye’de Demokrasi, Hukukun Üstünlüğü ve İçerici Diyalog“ tartışıldı.
„Türkiye’deki durum kaygı verici“
Toplantının açılış konuşmasını üstlenen Sosyalist Grup’tan Avusturya Milletvekili Stefan Schennah, konuşmasına „Türkiye’deki durum kaygı verici“ diyerek başladı.
İzleme Komitesinin Türkiye raportörü olduğunu hatırlatan Schennah „Türkiye[‘nin] hukukun üstünlüğü ve demokrasi konusunda giderek geril[ediğini]“ vurguladı.
Davalar, „Muhalefeti susturma girişimi“
„En büyük muhalefet partisinin, seçilmiş belediye başkanlarının hapsedil[diğini]“ dile getiren Avusturyalı vekil „Hapistekiler arasında, örneğin 17 milyonluk bir metropol olan İstanbul Belediye Başkanı’nın yanı sıra Antalya, Ankara ve Adana Belediye Başkanları da var. Bunların hepsi büyük şehirler. Ancak hapse atılanlar sadece belediye başkanları değil; bölge belediye başkanları ve üst düzey yetkililer de var. Peki hangi gerekçeyle? Yolsuzluk veya hakaret suçlamalarıyla.“ diyerek durumu özetleyen Schennah kanatini bir tek cümleyle ifade etti: „Bu, muhalefeti susturma girişimidir.“
Schennah konuşmasını şöyle sürdürdü:
„Türkiye’de adalet bir gözdağı aracıdır“
Özgür medya büyük ölçüde ortadan kalktı. Kuvvetler ayrılığı bu şekilde işlemiyor. Örneğin, Kürt DEM Partisi’nin iki eş başkanı, defalarca seçilmiş olmalarına rağmen şu anda hapiste. Sayın Demirtaş’ı yüksek güvenlikli bir cezaevinde ziyaret ettik. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkememiz açıkça serbest bırakılmalarını istiyor. Haksız yere hapsedildiler. Siyasi tutuklular; tıpkı Osman Kavala gibi serbest bırakılmaları gerekiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararının ardından, cezası, aşırı derecede araçsallaştırılmış bir adalet sistemi tarafından müebbet hapse çevrildi. Avrupa Mahkemesi iki kez derhal tahliyeyi tanıdı ve tepki ‘hayır, müebbet hapis ‘oldu. Ve şunu söylemeliyiz: Mümkün değil ve bunu kabul edemeyiz. Örneğin, İstanbul’un karizmatik Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ele alalım. Onun için savunma imkânı neredeyse yok, çünkü savunma avukatı da hukukun üstünlüğünün işlemesini engellemek için bir güvenlik tedbiri olarak gözaltına alındı. Savunma avukatı da iki aydır tutuklu. Ama demek istediğim, 17 milyonluk bir şehrin seçilmiş belediye başkanı. On bir dava, birinin yanlışlıkla hedefine ulaşması umuduyla sis bombası gibi atıldı.
En büyük cüret, muhalefetin yerel seçimleri yüzde 47 oy oranıyla kazanması durumunda, mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir sonraki seçimde silinip gideceğinin açık olmasıydı. Sonra da tüm adalet sistemini manipüle etmeye, onu hükümetin bir aracı olarak kullanmaya, bu adalet sistemini bir tür zulüm aygıtına dönüştürmeye başladılar. Bir an için ülkenizde, hükümet başkanının muhalefet partinizi haklı bulmadığını düşünün. Ardından, tabiri caizse, cumhurbaşkanı suçlanıyor ve haksız yere seçildiği iddia ediliyor; devlet, mahkeme tarafından cumhurbaşkanı seçtirerek partiyi kontrol altına almayı düşünüyor. Bu saçma bir durum. Ama Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP, adalet sistemini kullanarak tam da bunu yapıyor.
Hukukun üstünlüğünün çarpıtılmış bir imajdan başka bir şey olmadığı söylenebilir ve söylenmelidir. Adalet bir gözdağı aracıdır. Deliller manipüle edilir ve masumiyet karinesi söz konusu bile değildir. Aslında her yargı sistemi masumiyet karinesi için mücadele etmelidir. Durum böyle değil.
Sayın Başkan, son dakikamı bir şey daha söylemek için kullanacağım: Sailor Moon örgülü altı genç kadına en derin saygılarımı sunmak istiyorum. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni günah keçisi olan, kızlardan oluşan Manifesto grubundan bahsediyorum. Sahneye çıkıp Hak, Hukuk, Adalet: „Hukuk, adalet, hakkaniyet“ diyorlar. Ve bununla tüm bir ülkeye ilham veriyorlar. Ve umarız bu genç kadınlar hapse girmezler.
Çok teşekkür ederim.
AKP’li Göka: „Gördüğünüz şeyler hukuki süreçler“
Oturumda söz alan iktidar bloku sözcülerindan AKP Konya Milletvekili Meryem Göka „Gördüğümüz şey[in], siyasi operasyonlar değil, devam eden hukuki süreçler “ olduğunu idia etti.
„Muhalefet ciddi bir çalkantı içinde; hatta kongrelerinde delege satın alma haberleri bile geliyor. Siyaseti temizlemeye çalışan birçok belediyenin istifa edip iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) katıldığını belirtmek önemlidir.“ diyen Göka, topantıda format gereği bir rapor sunulmadığı halde, „Rapor neden bu gerçekleri görmezden geliyor?“ diye sordu.
Avrupa’da Marine Le Pen gibi siyasetçilerin yargılanmasını bir gazetenin „Marine Le Pen için korkunç bir gün, Fransız demokrasisi için güzel bir gün.“ diye karşılamasını „apaçık ikiyüzlülük“ olarak niteledi ve PKK’nin „silahsızlanma ve fesih kararını“ Türkiye’de demokrasinin göstergesi olarak ileri sürdü.
„Türkiye’nin dünyanın en demokratik ülkesi olduğunu tekrarlamak yerine sorularımızı yanıtlayın: ‘Neden vurulanlar hep muhalif gazeteciler'“
Göka’ya yanıt İtalyan Sosyalist Grup üyesi Pierre Fassino’dan geldi
Fassino, „Az önce konuşan meslektaşım Meryem Göka’ya, görevden alınan belediye başkanlarının muhalefet belediye başkanları olmasının dikkat çekici olduğunu söylemek isterim. Ortada hükümetteki çoğunluk partisine mensup bir belediye başkanının, CHP veya Kürt partisinden belediye başkanlarıyla aynı muameleye maruz kaldığına dair bir kayıt yok“ dedi.
Fassino „çoğunluk partilerinden ve hükümetten olanlar“a seslendi:
„Aynı şekilde, vurulan ve hapse atılan gazeteciler de hükümeti eleştirenler. Tüm medya çalışanlarına eşit muamele edildiğine dair bir kanıt yok.
„Üstelik, hâkimler hükümet ve Adalet Bakanlığı tarafından yeterince güvenilir görülmedikleri için görevden alınıyorlar. […]
„Türkiye’nin demokratik bir ülke, hatta dünyanın en demokratik ülkesi olduğunu tekrarlamak yerine, bize somut cevaplar versinler. Hepimiz demokratik ülkelere mensup olduğumuz için, ihlal edilemeyecek temel ilke ve kuralları biliyoruz. Ve bugün Türkiye’de ise tam tersine, bu ilke ve kurallar her gün ihlal ediliyor.
Abdullah Öcalan’ın „umut hakkı“
Birleşik Avrupa Solu Grubu’ndan Fransa Milletvekili Emmanuel Fernandes konuşmasında gündemdeki „barış ve demokratik toplum sürecinin „bugüne kadar demokratik ve barışçıl bir çözüme doğru somut bir ilerleme sağlayamamış ve Rojava’nın demokratik deneyiminin sürdürülebilirliğini garanti altına alamamış“ olduğunu gündeme getirdi.
Fernandes „Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi topraklarındaki bombalamaların aylardır durmasına rağmen, Türkiye’nin su kesintileri ve kısıtlamalar da dahil olmak üzere çok sayıda uluslararası hukuk ihlali[nin] devam et[tiğini]“ söyledi.
Fransa parlamentosunun AKPM’deki delegesi, „Barış sürecinin gerçek anlamda ilerlemesi için, Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 9 Temmuz 2013 tarihli kararı uyarınca, Abdullah Öcalan’ın „umut hakkı“ başta olmak üzere uluslararası yükümlülüklerine saygı göstermesi zorunludur.“ dedi.
Fernandes, „Türk hükümeti ile Kürt halkı arasındaki barış sürecinde herhangi bir ilerlemenin, Öcalan’ın merkezi rolünün tanınmasını ve dolayısıyla temel haklarına saygı gösterilmesini gerektirdiği[nin] açık“ olduğunu söyledi.
„26 yıldır tutuklu bulunan Öcalan, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin sağladığı korumalardan yararlanmalıdır.“ dedi.
„Hiçbir güç, halkın özgürlük arzusundan daha güçlü değildir“
CHP delegasyonu adına söz alan Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu konuşmasına „Bugün Türkiye’de demokrasi gerçek anlamından uzaklaşmış durumda“ diye başladı: „Seçimler var ama gerçek bir halk iradesi yok. Mahkemeler var ama adalet yok. Parlamento var ama halkın sesi çok az çünkü hukukun üstünlüğü olmadan seçimler boş ritüellere dönüşüyor ve demokrasi kâğıt üzerinde bir yanılsama olarak kalıyor.“ dedi.
Bankoğlu konuşmasına süre giden mücadeleleleri aktararak ve sonunda halkın kazanacağına olan inancını vurgulayarak devam etti.
[…] „15,5 milyon vatandaşın desteklediği cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu şu anda düzmece davalarla, siyasi yasaklarla ve hapis tehditleriyle karşı karşıya. Üniversite diploması iptal edildi, avukatları gözaltına alındı, meşruiyetine saldırıldı. Bu arada, ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nden 16 belediye başkanı hâlâ hapiste. Bu, yaklaşık 7 milyon vatandaşın sesinin susturulduğu anlamına geliyor. Neden? Çünkü iktidardakiler korkuyor. Değişimden ve halkın özgürlük talebinden korkuyorlar. Ancak demokrasi sadece sandıkta ölçülmez. Özgür medya, bağımsız yargı ve herkes için eşit vatandaşlık gerektirir.
„Bugün Türkiye’de gazeteciler yaptıkları haberler nedeniyle hapse atılıyor, öğrenciler barışçıl protestolar nedeniyle şiddetle karşı karşıya kalıyor ve yargı, hakların bekçisi olmaktan siyasi bir silaha dönüştürüldü. Demokrasimizin boğulmasının nedeni bu.
„Tarih bize bir gerçeği öğretiyor: Hiçbir güç, halkın özgürlük arzusundan daha güçlü değildir. İmamoğlu’nu susturamayacaklar. Seçilmiş belediye başkanlarını susturamayacaklar. Çünkü bu mücadele tek bir adamın değil, hepimizin. Haklıyız, çoğunluğuz ve sessiz kalmadığımız sürece bu ülkenin geleceği çalınamaz.“
(AEK)