Buraya geleli üç gün oldu. İlk bir-iki gün içinde Türkiye’den farklı olmayan, hatta bazı açılardan kötü bir yerde olduğumuzu deneyimlemiş olduk. Önceden yaptığımız sözleşmeye bağlı olarak yerleşmeyi planladığımız ev sahibimizin bizim kiraladığımız evi başkasına verdiğini öğrendik. Bu durum bize biraz bir sıkıntı yaşatmış oldu; fakat sonradan bu sorunumuzu başka bir ev kiralayarak çözebildik.
Burada çok yoğun bir kitle var. Gördüğümüz kadarıyla 50 bin civarında resmî, 5 bin civarında da resmî zirveye alternatif olarak gerçekleştirilen Halkın İklim Zirvesi katılımcısı var. Biz bir taraftan Birleşmiş Milletler’in (BM) resmî COP’u ile ilişki kurarak, öbür taraftan da buradaki halkın iklim güçleriyle birlikte çalışmalara katılmaya çalışıyoruz. Burası genel olarak birçok yere çok daha uzak bir yer olduğu için geçen seneki kadar büyük bir katılım olmamış.
“COP’un diplomatik vitrinlerinden çıkıp, halkların yaşadığı yıkımları görünür kılması şart”
7 Kasım 2025
Türkiye ve diğer ülkelerin katılımı
Türkiye’den geçen yıl Bakü’ye giden ve konferansa katılanların sayısı 3 bin civarında olduğu söyleniyordu; ama bu seneki sayı 250 civarında kalmış gibi gözüküyor. Türkiye’den parlamento düzeyinde üç kişinin katıldığını gördük; muhalefetten ise yalnızca ben, DEM Parti vekili olarak bulunuyorum.
Türkiye’nin temsilcisi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın bir heyetiyle de görüştük ve birlikte bir de Türk kahvesi içtik. Bu kısa sürede çalışamalarını izledik ve burada çok güçlü olmadıklarını gördük. Bakanlık heyetinden de sınırlı katılım olmuş gözüküyor. Hemen yanında Avustralya var, onların da kendi ofislerinin çok güçlü olduğunu söyleyemem; ama daha çok Çin, Almanya ve diğer ülkelerin güçlü bir katılım sağladıklarını söyleyebilirim.
BM heyeti, çok büyük ve yeşil alan üzerinde konumlanmış kurumsal bir durum gösteriyor. Nereden bakılsa en az 8-10 futbol sahası büyüklüğünde bir yeri kapatmışlar ve orada aynı anda onlarca, yüzlerce konferans veriliyor.
Çok yoğun bir trafik göze çarpıyor. Toplantılara başkanlık yapan Brezilya, bu meseleyi önemsemiş ve toplantıya ev sahipliği yaparken güçlü destek almış. Bunun, kendi ekonomik krizinin çözülmesine katkısı olacağı söyleniyor.
Orada yerel yönetimlerle ilgili başka bir heyetle görüştük. Türkiye Belediyeler Birliği’nden iki vatandaş Türkiye’yi temsilen oradaydı. Onlar da burada bir çalışma yürütüyorlar. Açılış konuşmasını çok önemsediklerini söylediler ve özellikle iklim ile ekoloji meselesini ciddiye aldıklarını söylediler. Bu temsilciler önümüzdeki dönem yapılacak seçimlerde bunun kendilerine prestij sağlayacağını; ancak muhalefetin bu prestiji bozmak için her şeyi yaptığını iddia ettiler. Muhalefetin olay yaratmakta, kaos üretmekte özel bir çabası olduğunu ileri sürdüler.
Halkın İklim Zirvesi
Biz aynı zamanda bazı konferanslara izleyici olarak katıldık ve Halkın İklim Zirvesi’ne katılarak çeşitli çevrelerle görüşmeler yaptık.
Şimdiye kadar yaptığımız görüşmelerden en somut olanı, Topraksız Köylüler Hareketi ve Uluslararası Köylüler Hareketi ile yaptığımız görüşmeler oldu. İkisi kadın, biri erkek olmak üzere Dış İlişkiler Koordinatörü olan üç kişiyle görüştük. Bu görüşmeler üzerinden değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin yapısal sorunlarıyla Brezilya’da yaşanan sorunların birbirine benzediğini ve Topraksız Köylüler Hareketi olarak parti, köylü hareketi, sendikalarla ortak çalışma yürüttüklerini ifade ettiler. Türkiye’deki durumun da buna benzediğini belirttiler. Oradan daha güçlü ilişki kurma konusunda olumlu bir intiba alarak ayrıldık. Bu görüşmeden hem ileride düzenli bir ilişki sürdürmek hem de somut olarak bir köylü hareketi ve işgal pratiğini gözlemlemek için ertesi sabah saat 7’de randevulaştık. Önce o görüşmeye gideceğiz ve sonrasında Belêm Belediyesi’yle bir görüşme yapacağız. Bu görüşmelerin detaylarını daha sonra paylaşabiliriz.
Üç günlük kısa görüşmemiz açısından bakıldığında burada üniversitelerin de muhalefet hareketlerinin içinde yer aldığını, her birinin kendini ifade etmeye çalıştığını, gösteriler yaptığını, şarkılarını söylediğini, yerel kıyafetleriyle de kendilerini ifade etmek için epeyce gayret sarf ettiklerini gördük.
Potansiyeli bakımından bakıldığında çok yaygın ve ağırlıklı olarak genç bir topluluğun olduğunu söylemek isterim. Gençlerin ekolojiyle, tarımla, çevreyle ve muhalefetin değişik dinamikleriyle irtibat, ilişki ve ortak mücadele içerisinde olması çok önemli. Burada böyle bir farkındalık yaşadık. Ayrıca resmî COP30’da da çok fazla genç topluluğu olduğunu ifade etmek isterim.
Türkiye’nin COP31 adaylığı
Kimi çevrelerden edindiğimiz bilgilere göre, Türkiye’nin COP31 için ev sahipliği başvurusunda şansının yüksek olduğunu ve önümüzdeki dönemde COP31’in Türkiye’de gerçekleşme ihtimalinin güçlü olduğunu öğrendik. Türkiye’yi temsil eden bürokratlar da “Bizim olma ihtimalimiz, şansımız daha fazla” diyorlar. COP31’in Türkiye’de düzenlenmesi durumunda, söylentilere göre Antalya’nın adı geçiyor; ancak başka bir değerlendirmeye göre Antalya mı yoksa İstanbul mu olacağı konusunda bir ikilem söz konusu. Buradan hareket ederek, özellikle önümüzdeki dönemde hem resmî COP31’in nasıl olacağını hem de bu COP31’in resmî çalışmasına karşı halkın, muhalefetin, sivil ve sosyal hareketlerin ortak görüşlerini ve muhalefetini nasıl inşa edebileceği konusunun önümüzde çok ciddi bir soru olarak durduğunu söyleyebiliriz.
Hem Toprağımızı Vermiyoruz İnisiyatifi, hem İklim Adaleti Koalisyonu, hem sendikalar, hem kitle örgütleri, hem de konuya duyarlı siyasi partiler, önümüzdeki dönemde bu meseleye karşı yeni bir organizasyon yapmak durumunda kalabilirler. Türkiye’den gelen heyet olarak biz de, böyle ağır bir sorumluluk meselesini ciddiyetle ele alarak tartışmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.
Dünyada yaşanan iklim krizinin ülkemizi de ciddi şekilde etkileyeceğini düşündüğümüzde, bir taraftan COP31’in Türkiye’de toplanması bu meselenin gündeme alınması açısından bir fırsat olarak görülebilir; öte yandan, çok büyük ve ağır bir organizasyon olması nedeniyle önümüzde ciddi bir sorumluluk bulunduğunu söylemek mümkün. Önümüzdeki günlerde yaşayacağımız pratik deneyimler ve kuracağımız ilişkiler ışığında bunu daha sonra tekrar detaylı şekilde değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
Filistin gündemi
Her iki buluşmada en önemli konulardan biri Filistin oldu. Hem devletler hem de diğer hareketler açısından Filistin konusu önemli bir gündem maddesiydi. Bunun etrafında alınacak tutum söz konusu.
Türkiye’deki mevcut iktidarın Filistin meselesine sahip çıkıyor gibi görünmesine ve dünya kamuoyunda bu yönde bir algı yaratmasına rağmen, Türkiye’de yaşanan pratikler ve İsrail ile sürdürülen ticari ilişkiler göz önüne alındığında, konuyu bu ikiyüzlülüğü ortaya koyma açısından da ele almak gerektiğini düşünüyoruz. Yani burada resmi bir görüntü ve uluslararası alana verilen bir mesajdan kaynaklanan bir algı söz konusu. Ancak bir de gerçeklik var: Filistin halkının yanında olma konusunda sergilenen tutumun ikiyüzlü boyutunu göz ardı etmeden değerlendirmek zorundayız.
Bu arada, ekoloji hareketleri içinde aktif olarak çalışan ve aynı zamanda ekoloji alanının gazetecisi olarak tanınan Hakan Tosun’un katledilmesini gündeme taşımaya; onun adına bir pankart açarak duyarlılık gösterme çabasının bir parçası hâline getirmeye çalıştık.
Burada, İklim Adaleti Koalisyonu’ndan Çiğdem Özbaş, Ecehan Balta, Mehmet Horuş ve Yeşil Sol Parti PM üyesi Selma Akın’dan oluşan beş kişilik bir heyetle temsil ediliyoruz. DEM Parti milletvekili olarak benim de katılımımla temaslarımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Ayrıca Tev-Eko ve Berlin Üniversitesi’nden antropolog Şermin Güven ile görüşme ve birlikte değerlendirme yapma fırsatı bulduk.
COP30 hakkında*
10 Kasım’da Brezilya’nın Belém kentinde başlayan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 30. Taraflar Konferansı (COP30), 21 Kasım’da sona erecek.
Konferans, daha önce Güney Amerika’da düzenlenmiş olsa da ilk kez Brezilya’da ve Amazon yağmur ormanlarının kalbinde yapılıyor. Brezilyalı organizatörler bu yılki buluşmaya “orman COP’u” adını verirken, Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva ise “hakikat COP’u” olarak tanımlıyor.
Bu yılki zirve, ülkelerin COP21’de Paris İklim Anlaşması’nı imzalamasının üzerinden geçen 10. yılı simgeliyor. O anlaşma, sanayi öncesi döneme göre küresel ısıtmayı 1,5°C ile sınırlama taahhüdünü yaklaşık 200 ülkeye kabul ettirmişti.
(* Editörün notu)
(AK/TY)

