Abdullah Öcalan ve PKK’nin barıştan yana sergilediği tutumun takdir edilmesi gerektiğini vurgulayan Nicolas Walder, ‘Öcalan’ın cesaretini selamlıyorum’ dedi
Kürt Halk önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” uluslararası alanda giderek daha fazla destek ve yankı buluyor. Farklı toplumsal kesimler ve uluslararası çevreler, Kürt Özgürlük Hareketi’nin diyalog ve çözüm odaklı adımlarını olumlu karşılıyor.
İsviçre Yeşiller Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Federal Parlamento Milletvekili ve Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi Nicolas Walder, Kürt sorununun demokratik çözümüne dönük gelişmeleri ANF’den Serkan Demirel’e değerlendirdi.
‘Parlamento sürece duyarlı’
“Bu sürecin varlığını Kürt meselesinin demokratik çözümü açısından çok olumlu bir işaret olarak değerlendiriyorum” diyen Walder, “PKK tarafından başlatılan bu barış girişimi selamlamak gerektiğini düşünüyorum. Bazı işaretlerle, Türk hükümetinin ve Türkiye Parlamentosu’nun bu sürece duyarlı olduğunu görüyoruz. Bu nedenle, gerçekten umuyorum ki, bu girişim meyvesini verir, gerçek bir diyaloğun yeniden kurulmasına ve özellikle de istikrarlı bir barış çözümüne ulaşılmasına imkân tanır. Bu süreci selamlamak ve desteklemek gerekir, çünkü bugün dünyada böylesi barış süreçleri oldukça nadirdir” dedi.
‘Alınması gereken bir risk’
Abdullah Öcalan’ın çağrısın ve PKK’nin feshini cesurca bulan Walder, “Bence mücadele ne kadar cesurca bir işse, müzakere imkanlarının ortaya çıktığı anı değerlendirebilmek ve ölümleri durdurabilmek için diplomatik ve barışçıl yolu seçmek de bir o kadar cesaret ister. Ben Sayın Öcalan’ın cesaretini selamlıyorum, aynı zamanda bugün sürecin başarıya ulaşacağına dair bir garanti olmamasına rağmen, özellikle bu yolu seçen PKK’nin cesaretini de selamlıyorum. Evet, bir garanti yok, ama buna rağmen bu riski almayı tercih ettiler ve ben bu cesareti selamlıyorum. Bu, barıştan yana olmak, bir çatışmayı barışçıl yollarla çözmek söz konusu olduğunda herkesin almaya hazır olması gereken bir risktir. Gerçekten, bu girişimi selamlıyorum. Hem Türkiye’nin hem de Kürt halkının bu çatışmanın barışçıl bir şekilde çözülmesinden kazançlı çıkacağını düşünüyorum” diye konuştu.
Jest ve cesaret
“Türkiye’nin Kürt halkını tanımasından ve onlara belli bir özerklik vermesinden kaybedeceği bir şey yok” diyen Walder, “Kürt halkı da bunu Türkiye halkıyla, Türkiye sınırları içinde iyi bir şekilde birlikte yaşayarak sürdürebilir. Bence bir uzlaşı zemini mümkündür ve artık bu çatışma mantığından çıkmak gerekir. Sayın Öcalan’ın, haksız yere hapiste olmasına, bugün zindanlarda bulunmasına rağmen barışa giden diplomatik yolu önermesi büyük bir erdemdir. Gerçekten, bu jesti ve cesareti selamlıyorum; bu önemlidir” diye belirtti.
‘Öcalan’ın tercihi cesurca’
Herkesin silahların gölgesinde konuştuğu bir dönemde, Abdullah Öcalan çağrısını değerlendiren Walder, “Bunu gerçekten çok olumlu bir işaret olarak görüyorum. Ayrıca bu tutum, belli bir noktada savaşın hiçbir yere götürmediğini gösteriyor. Savaş, bir çatışmayı çözmez, bir sonuca ulaştırmaz. Elbette, karşı tarafa baskı yapmak için kullanılabilir, ancak kalıcı bir çözüme ulaşmayı sağlamaz. Savaş, aslında hiç zorunlu olmayan ama bazıların seçtiği bir ara dönemdir; ne olursa olsun, sonrasında barış inşa edilmelidir. Bence Sayın Öcalan, taleplerden vazgeçmeden, bunları masada barışçıl ve diplomatik şekilde müzakere etme zamanının geldiğini anlamış. Hem Türk tarafının hem Kürt tarafının barıştan çok şey kazanabileceğini fark edecek kadar makul olduğuna güvenerek bu riski almış. Bu cesur bir tercihtir; ben bunu selamlıyorum. Ve bu, bir noktada herkesin yapması gereken bir tercihtir; çünkü savaş sadece yıkım, yoksulluk, ölüm, yaralanma ve çaresizlik getirir. Her iki tarafın da çıkarı, barışçıl bir çözümde ve masaya oturup birlikte yaşamayı öğrenmektir. Türkiye’nin de, halkının ve nüfusunun çeşitliliğini, Kürt halkına saygı göstererek teşvik etmesi kendi yararınadır. Kürt halkını ülke içinde tanımak, Türkiye’nin birliğinden hiçbir şey eksiltmez. Dolayısıyla, her iki tarafın da bunu anlaması gerekir. Ben Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye uzattığı eli selamlıyorum ve komisyonun kurulmasının ötesinde, Türkiye’nin bu tarihi fırsatı değerlendirmesini umuyorum” dedi.
Başarı için Öcalan özgür olmalı
“Bence Türk devleti, öncelikle sonuca ulaşma iradesini göstermelidir” diyen Walder, “ PKK tarafından yapılan açıklamalar oldu. Sayın Öcalan’ın açıklamaları, PKK’nin kendisini feshi ve bir grup savaşçının silah bırakması, hatta silahlarını imha etmesi gibi. Bunlar son derece olumlu işaretlerdir. Türkiye devleti, bu fırsatı değerlendirip olumlu bir işaret vermelidir. Olumlu bir işaret, mesela Öcalan’ın hapisten çıkmasına izin vermek olabilir; bu ev hapsi şeklinde de olabilir. Devlet isterse güvence tedbirleriyle de desteklenebilir. Öcalan’ın müzakerelere katılmasına izin verilmesi, iki taraf arasındaki güvenin güçlenmesini de sağlar. Bu önemlidir. Ayrıca, komisyon içinde ama aynı zamanda bir diyalog alanında, tartışma ve müzakere başlıklarının ve ortak bir mutabakatla belirlenen hedeflerin hızla tanımlanması önemlidir. Böylesi bir mutabakat, barış yönünde hızlı ilerleme kararlılığını gösterecektir” diye belirtti.
Uluslararası toplumun sorumluluğu
Uluslararası toplumun sorumluluğu büyük olduğunu belirten Walder şu ifadeleri kullandı:
“Çünkü sınırlar çizilirken ve tanınırken Kürt halkının birliği dikkate alınmamıştır. Bugün elimizde farklı ülkelere dağılmış bir Kürt halkı var. Bu halk, birleşemese bile en azından saygı görmeli ve belirlenen sınırlar içinde belli bir özerklikten yararlanmalıdır. Bu, öncelikle tarihsel bir sorumluluktur. Bunun ötesinde, temel hakların her yerde korunmasını sağlama sorumluluğu vardır. Devletler, temel haklara saygı gösterme yükümlülüğünü yerine getirmediğinde, uluslararası toplumun azınlıkları koruma görevi vardır. Bence uluslararası toplumun Türkiye’yi ikna etmeye yönelik proaktif adımlar aması gerekir.
Proaktif adımlardan kastım, Türkiye’yi müzakerelerde daha ileriye götürebilecek yöntemler bulmak. Bir diğer yöntem ise, insan hakları ve azınlık hakları ihlalleri nedeniyle ekonomik yaptırımlar ya da bazı alanlarda iş birliğini durdurma gibi önlemlerin hayata geçirilmesi.
Bence İsviçre, diyaloğu kolaylaştırmak için bu süreçte yer alabilir. Tıpkı benim şehrim Cenevre’nin, olası görüşme veya müzakerelere ev sahipliği yapmaya hazır olması gerektiği gibi. Ayrıca İsviçre’nin ve bazı kuruluşların rolü, sürecin uygulanmasını denetlemek de olabilir. Örneğin, Kürt tarafı silahsızlanmaya devam ederse, bunun gerçekten gerçekleştiğini kontrol etmek gerekir. Bu çerçevede, İsviçre’den bazı kuruluşlar veya hizmetler eşlik edebilir. Ancak bu, yalnızca iki taraf da böyle bir sürece gerçekten girmek isterse mümkündür. İsviçre’nin rol oynayabilmesi için bu, olmazsa olmaz bir şarttır.”
HABER MERKEZİ