Gülhan BENLİ*
Türkiye’de bir ilki gerçekleştiren ev işçileri ve bakım emekçileri, 15 Haziran 2011’de EVİD-SEN’i kurarak tarihe geçti. Bu adım, yalnızca bir sendikanın kuruluşu değil; bugüne kadar görünmez kılınan kadın emeğinin örgütlü mücadelesinin simgesiydi.
Aradan 14 yıl geçti. Bugün geldiğimiz noktada elimizde kesinleşmiş mahkeme kararları olmasına rağmen sendikamız hâlâ yok sayılıyor. Bakırköy 3. İş Mahkemesi’nin (2011/486 E., 2011/505 K.) kararı ve Yargıtay’ın onaması ortada. Hukuk çoktan konuştu. Ama idare, hukuku tanımamayı tercih ediyor.
Bir sendika iki kere kurulur mu? 2011’de kurulmuş, mahkeme kararlarıyla sabitlenmiş bir sendikayı, 2025 yılında aynı kurucularla yeniden kurdurmaya kalkmak yalnızca usulsüzlük değildir. Bu, tarihe geçecek bir hukuk skandalıdır. „Bir sendika iki kere kurulmaz!“ Bu söz yalnızca bir slogan değil, hukukun temel gerçeğidir. Örgütlenme hakkına yapılan bu müdahale, sendikal özgürlüklerin açıkça gasp edilmesidir.
∗∗∗
Yaşadıklarımız sadece hukuki engellemelerle sınırlı değil. Resmî başvurularımız ya hiç zamanında yanıtlanmadı ya da 15 gün – 1 ay gecikmeli cevap verildi. 2011’de kurulmuş ve kesinleşmiş yargı kararlarıyla varlığı tescillenmiş bir sendikaya kütük numarası verilmemesi, örgütlenme hakkının en açık ihlalidir.
Evrak teslim alındığında köşeye düşülen numara, aslında sendikanın teslim alındığının ve kayda geçtiğinin belgesidir. Bugün idare, bu gerçeği gizlemek için “o sadece evrak kayıt numarasıydı” savunmasına sığınmaktadır. Oysa bu numara, sendikanın kayda geçtiğinin açık delilidir. Evrak teslim alındıysa kütük numarasının verilmesi gerekirdi. Bunu yapmamak görev ihmali, sendikanın varlığını yok saymak ise bilinçli bir örgütlenme engelidir.
Üstelik bu süreçler mahkeme tarafından da incelenmiş, belgeler gözden geçirilmiş ve sendikanın kuruluşunda hiçbir eksik olmadığı, önünde herhangi bir engel bulunmadığı karara bağlanmıştır. Buna rağmen idarenin “bu kütük numarası değildir” diyerek sendikanın kayıtlarda yer almasını engellemesi, açıkça görev ihmali’dir.
2011’de kurulmuş ve Yargıtay kararlarıyla kesinleşmiş bir sendikayı, 2025 yılında aynı kurucularla yeniden kuruluyormuş gibi göstermek; yalnızca keyfilik değil, aynı zamanda Yargıtay kararlarını yok saymak, görev aşımı yapmak ve örgütlenme özgürlüğünü engellemektir.
Çalışma Bakanlığı’ndaki yetkililerin bize söylediği sözler zihniyetin en açık ifadesidir: “Sendika ne işe yarıyor ki, sadece aidat almaya yarıyor.” Oysa biz bugün aidat alamıyoruz bile; çünkü kütük numaramız verilmediği için sendikamız e-Devlet üzerinde görünmüyor. Üyelerimiz sisteme üye olamıyor, doğal olarak aidat da ödeyemiyor. Bu tam anlamıyla özrü kabahatinden büyük bir zihniyettir.
Aynı yetkililer bize şunu da söylemiştir: “Valilikteki arkadaşlarımızı da sıkıştırmayın. Aynı isimle ve aynı tarihle sendika kurmaya çalışıyorsunuz, bu ne inattır?” Oysa biz yeni bir sendika kurmaya çalışmıyoruz. 2011’de kurulmuş ve Yargıtay kararlarıyla kesinleşmiş sendikamızın hakkını savunuyoruz.
İdare, sendikamıza “İdari para cezası yazarım” diyerek tehdit etti. Avukatlarımıza “Sizin avukatlarınız hiçbir şey bilmiyor” diyerek gözdağı verdi. Bütün bu süreçler, yalnızca keyfi idari tavır değil; aynı zamanda mobbing, sendikal baskı ve örgütlenme engelidir. Bugün biz örgütlenmemizi geliştirmeyi konuşmamız gerekirken, hâlâ idarenin yarattığı hukuksuzluklarla uğraşmak zorunda bırakılıyoruz.
∗∗∗
EVİD-SEN bugün yeniden dava süreçlerini başlattı. Sadece mahkeme yoluna değil, Kamu Denetçiliği Kurumu’na (Ombudsman) da başvuracağız. Çünkü görevini kötüye kullanan idarenin denetlenmesi gerekir. Ayrıca, yetki aşımı yapan ve yargı kararlarını hiçe sayan kamu görevlileri hakkında TCK 257 (Görevi Kötüye Kullanma) kapsamında suç duyurusu hazırlıyoruz.
Anayasa’nın 51. maddesi sendika kurma hakkını güvence altına alır. 6356 sayılı Sendikalar Kanunu sendikaların kuruluş ve faaliyetlerini korur. AİHS’in 11. maddesi örgütlenme özgürlüğünü garanti eder. Ama bugün idare, bütün bu güvenceleri yok saymaktadır.
∗∗∗
EVİD-SEN’in kuruluşu, dünya ev işçileri hareketiyle aynı günlere denk düştü. 15 Haziran 2011’de biz İstanbul Valiliği önünde sendikamızı kurarken ertesi gün ILO’da Ev İşçileri Sözleşmesi (C189) kabul edildi. Ne yazık ki Türkiye, aradan 14 yıl geçmesine rağmen bu sözleşmeyi hâlâ onaylamadı.
Çalıştığımız evlerde, parklarda, otobüs duraklarında, mahallelerde örgütlendik. İzmir’den Ankara’ya, Adana’ya kadar pek çok kente giderek ev işçilerine ulaştık. İşçilerin başına bir şey geldiğinde ilk aradıkları adres biz olduk. İş kazalarında, ödenmeyen ücretlerde, hak ihlallerinde yanında olduk. Psikolojik, manevi, eylemsel ve gerektiğinde kutsal bir destek sağladık. Pandemi döneminde raporlamalar yaptık, sendikal engellemelere dair raporlar hazırladık. Uluslararası sendikalarla toplantılar yaptık, deneyim paylaştık.
Somut örneklerden biri: Göçmen bir işçi şiddete uğramış ve parasız kapı önüne bırakılmıştı. Biz oraya gidip dayanışma eylemi örgütledik. Farklı ülkelerden işçilerle birlikte pankartlarımızı açtık ve parasını almasını sağladık. Kaçak statüsünde olmasına rağmen bunu başardık.
Bütün bunlar, EVİD-SEN’in sadece bir sendika değil, çok yönlü bir dayanışma ağı olduğunu kanıtlıyor.
∗∗∗
Buradan açıkça sesleniyoruz: Tüm sendikalara, barolara ve hukukçulara, akademisyenlere, siyasi partilere, feminist kadın örgütlerine ve emeğin yanında olduğunu söyleyen herkese… Bu yalnızca EVİD-SEN’in değil, hepimizin mücadelesidir.
2011’den bugüne bütün engellemelere rağmen ayaktayız. Bizi yok sayan keyfiyete karşı belgemiz var, kararımız var, hakkımız var. İlan ediyoruz: Sendika kurma hakkımızı da, emeğimizi de, onurumuzu da teslim etmeyeceğiz.
Toz bezi değil, ev işçisiyiz!
Ev işi iştir, ev işçisi de işçidir!
*EVİD-SEN Genel Başkanı

