DEM Parti İmralı heyetinin Önder Apo ile yaptığı son görüşme 2 Aralık günü gerçekleşti. Neredeyse bir ay önce. Ondan önceki görüşme de 3 Kasım’da gerçekleşmişti. Yer yer istisnalar olsa da ortalama görüşme aralığı bir ayı buluyor. Hatta bazen bu sürenin uzadığı da görülüyor. Belli ki, devlet aklı ayda bir yapılacak görüşmeler ile bu süreci götürmekten yana. Bu biçimde sürecin ilerleyeceği kanaatindeler.
Hâlbuki Kürt tarafının bu süreç boyunca yegâne talebi hiç değişmedi. Ortak ve belirgin talep netti: Abdullah Öcalan’a özgürlük. Buna rağmen hala Önder Apo tecrit koşullarında tutuluyor, dışarıyla iletişim kanalları kapalı. Hukuken hakkı olmasına rağmen avukatları ile dahi düzenli görüşemiyor. Bırakalım, sürecin bir gereği olarak Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve yaşam koşullarında bir değişimi, hala verili hukukunu işletemeyen bir devlet yapısı mevcut. Avukatların, aile üyelerinin hakları olmasına rağmen bu haklarını kullanamamalarının başkaca da bir gerekçesi yok.
Elbette, Önder Apo’ya böyle yaklaşan, Kürt tarafının temel talebini görmezden gelen devlet aklının kamuoyuna yansıdığı kadarıyla talepleri sınır tanımıyor. Gerek PKK’den gerekse de PKK felsefesini kendisine referans alan Kürdistan’daki birçok başka parti ve yapıdan Türkiye’nin büyük talepleri var. Rojava, Rojhilatlı birçok örgütten talepler söz konusu. Adeta Kürdün hak ve hukukunu savunan, Kürt soykırımına karşı direnen ne kadar yapı-örgüt varsa kendilerini dağıtsınlar deniliyor. Bunu da ortak gelecek ‘Türk -Kürt barışı’ için istediklerini söylüyorlar.
Yetmedi, daha da ileri gidiyorlar. Son dönemde görüldüğü üzere, AKP-MHP sözcüleri başka bir retoriğe sarılmış durumdalar. Ne diyorlar, bu kerameti kendinden menkuller: savaş ile elde edilemeyen talepleri hukuki zeminde talep edemezsiniz. Maksimalist talepler ile masaya oturamazsınız, kamuoyu algısına yön veremezsiniz. Mealen bunu söylüyorlar.
Devlet aklının bir yansıması olan bu açıklamaların özünde sürece yaklaşımı da ele verdiği, hem AKP’nin hem de MHP’nin çözümden neyi anladıklarını açık ettiği kesin. Malum CHP yüz yıl öncesinde kalmış gibi. Günümüze bir türlü gelemiyor.
Unutmadan, bir parantez; Önder Apo son görüşmesinde CHP’nin içinde bulunduğu bu durumu değerlendirmiş ve ‘İktidar şansını doğru kullanmak isteyen her siyasal ve toplumsal kesimin demokratik çözüme ortak olması gerekir’ demişti. CHP bu uyarıyı görür, ona göre mi siyaset belirler, yoksa elde ettiği tarihi şansı elinin tersiyle iter mi, izleyip göreceğiz.
Gelelim, iktidar sözcülerinin son geliştirdikleri söyleme; öyle ya savaşta elde edemediğini masa başında isteme deniliyor. Peki sormazlar mı? Siz neden savaşta yenemediğiniz gücü masa başında ortadan kaldırmak istiyorsunuz? PKK bir yana, mesela sabah akşam ağzınızdan düşürmediğiniz QSD ile en az on yıldır savaşmıyor musunuz? Suriye sahasında yürüttüğünüz politikanın özü Kürdün tasfiyesi değil miydi? Bunca selefi çeteyi Rojava devriminin iradesini kırmak için beslemediniz mi?
Buna rağmen sonuç almadığınız, Rojava özgürlük güçleri karşısında yenildiğiniz gün gibi ortadayken, neden bugün ‘orada şu olursa şu olur’ gibi tehditkâr bir söylemin sahibisiniz?
Yoksa siz ‘bu süreç bize fazla, demokratik dönüşüm bize ağır’ deyip bahane mi üretiyorsunuz? Eski tekçi-ırkçı devlet aklı ile yol yürür, gideceğimiz yere kadar gideriz mi, diyorsunuz.
Hal böyleyse, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un ‘elimizi çabuk tutalım, İsrail tehdidi gün geçtikçe daha fazla yaklaşıyor’ belirlemesini nereye koyacaksınız? Bu sürecin başından beri söyleyegeldiğiniz ‘beka sorunu, dış tehditler karşısında iç barışı sağlama’ teorinize ne diyeceksiniz?
Hiç kuşku yok ki, bu kadar çelişkili, bu kadar tutarsızlıklar ile dolu bir süreç yönetimi de olmaz, bu sürecin pozitif anlamda bir nihayete varması da.
Bugün ülkede görece bir sükûnetten söz ediyorsak bunun baş kurucusu Önder Apo’dur. Önder Apo’nun 27 Şubat’ta yaptığı ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısı olmasa mevcut tartışma zeminini dahi göremeyeceğimiz aşikârdır. O halde, bu gerçekliğe göre hareket edip öncelikle Önder Apo’nun özgür çalışır ve yaşar koşullarını yaratmak elzemdir.
Önder Apo özgür olmadan, kamuoyuna doğrudan hitap etmeden ne mevcut sürece güven artacaktır ne de çözüm yolunda mesafe kat edilecektir. Unutmayalım ki, bu koşullar sağlanmadan söylenen sözlerin, verilen vaatlerin bir karşılığı olmayacak, sürekli çıtası yükselen talepler çözüm istememenin gerekçesi olarak algılanacaktır.
DEM Parti İmralı heyetinin Önder Apo ile yaptığı son görüşme 2 Aralık günü gerçekleşti. Neredeyse bir ay önce. Ondan önceki görüşme de 3 Kasım’da gerçekleşmişti....

