Resmi ve nostaljik merasimleriyle 10 Kasım, bu kez son yıllarda olduğundan bile daha ilginç hadiselere sahne oldu. Nuh deyip peygamber demeyişi bir yana, “iki ayyaş” ifadesi de yıllarca eleştiri konusu olan Erdoğan’ın, atasına alışılmışın ötesinde methiyelerle yüklü bir nutuk attığı görüldü.
Bu söylemsel kulvar değişimi, ‘beton Kemalistler’ tarafından yetersiz bulunmakla birlikte, önemli ve kalıcı bir zihin değişimine işaret ettiği muhakkak. Dışarıda Trump’la görüşme muradına nihayet ermiş olma rahatlığıyla ilgili olduğu anlaşılıyor. İç siyasetteyse, 15 Temmuz’da ittifak kurduğu Kemalist kadrolara yönelik alışılmış jestlerinden biri daha olarak okumak yanıltıcı olacaktır.
Dikkatli bir bakış, bu diskurun bir sıkışmışlık ya da mecburiyet halinden çok Kemalist kurumların tasfiye ve dönüşümünü tamamlama rahatlığını yansıttığını görecektir: TSK başta olmak üzere devletin şiddet aygıtlarının nihai sadakatini garantilemiş; medya, milli eğitim ve din olarak devletin bütün ideolojik aygıtlarını tam kontrol altına almış; yargı kadrolarından başlayarak sivil bürokrasinin tamamını ve sermayenin her kanadını hizaya getirmiş bir otokratın zihni rahatlığı.
Bu rahatlık içinde yakın tarihle küslüğün, Kemalizmle zıtlaşmanın ve kindarlığı sürdürmenin anlamı kalmamış olsa gerekir.
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’ysa, kendisini Silivri’deki hücresinde atasına saygı duruşu yaparken çekilmiş hissi uyandıran bir videoyla 10 Kasım merasimlerine katıldı: Ata’nın esas evladı oydu; fakat itaati reddeden isyankâr büyük biraderin zulmüne uğramaktaydı. Hapiste olmasının temel müsebbibi olarak gördüğü Erdoğan’ın sergilediği kulvar değişimiyle birlikte ele alındığında “kendi zindanda fikri iktidarda” vecizesini çağrıştırdı. Ertesi gün basına açıklanan İstanbul Büyükşehir Belediyesi iddianamesinde İmamoğlu için istenen binlerce yıl hapis cezasıyla “şüphelinin” yaptığı 10 Kasım videosunun elbette ilgisi yok ama sembolik örtüşme oldukça anlamlı.
Milli ve ebedi Şefler
Semboller Erdoğan için önemli. 20. Yüzyıl Türkiye’sine damgasını vuran İslamizm- Kemalizm çatışmasının ikinci raundu, 21. Yüzyıl’da İslamcı iktidarın şiddetli rövanşist ataklarıyla başlamıştı. On yıllar boyunca direnç-destek seviyelerini sürekli aşağı çekmek zorunda kalan Kemalist cephenin, sonunda Hegel’in tabiriyle bir “mutsuz bilinç” dengesinde stabilizasyona razı olduğu anlaşılıyor.
Erdoğan, galibiyetinin her aşamasını sembollerle ilan ediyor. Bunlardan sonuncusu, cumhuriyetin 102’nci yıldönümü vesilesiyle kışlaları ve okulları, Mustafa Kemal’inkiyle aynı boyda kendi posterleriyle donatma kararnamesidir. Kararın uygunlaması, Kemalizmin kalbi olarak namlı Genelkurmay Karargâhından başladı. “Ordusu ve devletiyle bölünmez bir bütün” olarak sıkça tarif edilen Türk milletinin, artık 1940’lı İsmet Paşa yıllarında olduğu gibi yine biri ‘ebedi’ öteki de ‘milli’ olmak üzere iki ‘ulu önderi’ var.
Erdoğan’ın sembolizm düşkünlüğü bu hamleyle başlamış değil. ‘Restorasyon’ da denilen iktidarı boyunca Kemalizmin sembollerini tersine çevirerek kullanmış olduğu görülebilir. Buna taklit ya da tersinden tekrar da denilebilir ama Erdoğan kendi Reis/Başkan kültünü oluştururken İslami terminolojinin Halife/Peygamber/Mehdi ve Osmanlı mirasının Ulu Hakan/Sultan/Padişah kavramlarına başvurmaktadır. Bunlar karşısında Kemal kültünün mitleri, Kemal’in tanrısallaştırılması da dahil olmak üzere pagan kalmaktadır.
Kemalist cumhuriyet, Osmanlı’nın camiye dönüştürdüğü Ayasofya’yı müze yapmış ve onu tekrar cami yapmak küresel İslamcılığın Mescid-i Aksa (Kudüs) saplantısına eşdeğer bir azim ve irade beyanı olagelmişti. Erdoğan, o hayali gerçek yaptı; yetmedi, Diyanet başkanını hutbe merdivenlerine kılıçla tırmandırttı. Cumhuriyetin yüzüncü yıldönümünde İstanbul boğazında resmi geçit yaptırttığı donanmayı, cumhuriyet tarih anlatısının bir numaralı ‘resmi haini’ Vahdeddin’in köşkünden selamlarken, cihad sancağını göndere çektirmeyi ihmal etmedi.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun yüzüncü yılındaysa, Diyanet Akademisi mezunu imamlara çektiği nutkun Mustafa Kemal’in bir asır önce öğretmenlere çektiği nutukla benzerliği dikkatlerden kaçmadı. 26 Ağustos 1924 tarihinde M. Kemal öğretmenlere, “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” diye hitap etmişti. Erdoğan ise imamlara 1 Şubat 2024 günü şu talimatı verdi: “İnşallah erkeğiyle kızıyla yeni nesli, tebliğ, tebyin ve temsil yoluyla, bu şekilde siz yetiştireceksiniz.” ‘Tebyin’ kelimesi önemli; çünkü ‘hür’ kelimesinin tam zıddı: ‘Yasaklama’ anlamına geliyor.
Nevrotik hatırlamaz, tekrarlar
Sembolik düzeyde olduğu gibi, 80 yıllık cumhuriyet mimarisinin son 20 yıllık yapı-söküm serüveni içinde AKP iktidarının fiili icraatları, bir bütün olarak Kemalizm’in tersinden tekrarı olarak özetlenebilir. Ergenekon davasıyla başlayarak genelkurmay başkanının hapsedilmesine kadar derinleşen ‘vesayet rejimi’ tasfiyeleri, Menemen’de Kubilay vakası ve bunu izleyen Nakşibendi tasfiyelerinin çok daha büyük ölçekli bir tersinden tekrarıdır.
Ardından gelen 15 Temmuz ve Gülen cemaatinin düşmanca tasfiyesinin soykütüğüyse 1920’li yılların İzmir suikastı ardından İttihatçıların topyekûn imhasına kadar geri götürülebilir. Daha da geriye gidildiğinde askeri/bürokratik seçkinlerin gayrimüslim sermaye birikimine çökerek modern ulus devletin kuruluşunu finanse ettikleri görülür ki bu da artık yerli ve milli ayırt etmeksizin Saray rejimi tarafından sürekli tekrarlanmaktadır.
Bu bağlamda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı makamının İBB iddianamesi de kaçınılmaz olarak İstiklal Mahkemeleri’ni çağrıştıracaktır. Birileri Akın Gürlek için kolektif hafızada bastırılmış üç Ali’nin (Kel Ali, Kılıç Ali ve Necip Ali) cismi geri dönüşü derse saçmalamış olmayacaktır.
Siyasal İslam ideolojisi, politik temsilcisi AKP ve hepsinin şefi Erdoğan, muhalefet yıllarında hep isyankâr ergen erkek evlat olarak başkaldırdılar. İktidarın pekişmesiyle birlikteyse ataya isyanı sürdürmektense atayla müsavi olmanın avantajlarını fark ettikleri anlaşılıyor. Tayyip Erdoğan posteri, atasıyla aynı boyda resmi binalarda dalgalanıyor.
Anlaşılan o ki 10 Kasım, Kemalistlerin her daim abarttığından bile daha önemli; siyasal İslamcıların Oedipus kompleksi deyip geçmemek gerekiyor. Karl Marx’ın sözleriyle, “Ölmüş kuşakların geleneği bir kâbus gibi yaşayanların üzerine çökmeye devam ediyor.”
Със своите официални и носталгични церемонии 10 ноември този път стана свидетел на още по-интересни събития, отколкото през последните години. Освен "двамата пияници"...

