Ne zaman zorlansa vereceği tepki hep aynı: “Ceketimi alır giderim.” Uzağa gidemez, çok geçmeden yerçekimi yasasına teslim olur. Zira ceketinin cepleri sahip olduğu, düşlediği mallarla, kredi kartı borçlarıyla, basmakalıp düşüncelerle, hasetlerle, korkularla tıka basa doludur. Ceketi kıymetlidir, bırakamaz, bırakırsa dengesi bozulur. “Acemi erler ağır bir sırt çantasıyla yapılan uzun bir yürüyüşten kışlaya dönüp de sırt çantalarını indirdiklerinde, genelde hemen dengelerini bulamaz, bir süre oraya buraya sendelerler”, çünkü “insan sırt çantasına yaslanır” (Simmel, Felsefi Minyatürler, Dost). Hafiflik insana yakışmaz, düşkünlük göstergesidir. Kuralları hiçe sayan, eril yasaları çiğneyen kadınlara hemen hafiflik yaftası yapıştırılır. TDK sözlüğünün tanımına göre hafifmeşrep, “davranışları ile içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışına ters düşen”dir. Meşrep, yaratılış, huy, karakter, mizaç demek. Hafif bir doğaya sahip insan dengesizdir, ne yapacağı öngörülemez. Oysa ağır insan öyle mi? Ağır insan dengelidir, bir topluma girdiğinde nasıl davranacağını bilir, davranışları öngörülebilir. Ağır insanın ağırlığı, sırtına yüklenen yasalar ve yasaklardan gelir; ceketini bırakamaz, yasaları ihlal edemez.
∗∗∗
İnsan önceleri göçebedir, çok sonra yerin çekimine kapılıp yerleşmiştir. Ardından ortaya çıkan tanrı kralların, doğal yerçekimi yasasının üzerine kendi yasalarını bindirmeleriyle iyice yere çivilenmiştir. Despotik yasaları da aynı doğallıkla benimsediğinden beri yük taşımak, onun doğası haline geldi. Yasalara göre insan hafif değil, ağır meşrepli birisidir. Sisifos mitinde olduğu gibi, tanrılar ve tanrı krallar tarafından sonsuza kadar yük taşımaya mahkûm edilmiştir. Başı her sıkıştığında, göçebe zamanların hafifliğini özler ve dile getirir, fakat bu, artık eyleme dönüşmesi mümkün olmayan bir ağız alışkanlığından başka bir şey değildir. İnsana sık sık göçebeler musallat olsa da mitik bir geçmişten kurtulmak o kadar kolay değil. Freud, tekinsiz deneyimi, tanıdık yabancıyla bir karşılaşma olarak tanımlamıştır. Tekinsiz, ev ile ilişkili bir kavramdır, ‘unheimlich’, eve ait olmayan demektir. İnsan bir zamanlar yeryüzünü evi olarak benimsediği için göçebeliği tanır, fakat yerleştiğinden beri ev artık onun için dört duvar arası demektir. Yeryüzü kaotik kuvvetlerin kol gezdiği tekinsiz bir yere dönüşmüş ve yeryüzüne yabancılaşmıştır. Dört duvarın arasında güvendedir, fakat güvenlik arayışının sonunda tutsaklığa dönüştüğünün de farkında. O yüzden göçebe düşünce onu son zamanlarda daha sık ziyaret etmektedir.
Yeryüzünü her hatırladığında başı döner ve kaygılanır. Yükten kurtulma, hafifleme düşüncesi bile onun dengesini bozmaya yetiyor. Ne demişti Kierkegaard? “Kaygı, özgürlüğün baş dönmesidir.” Yasa üzerine yasa; yerçekimi yasası üzerine bindirilmiş despotik yasalar insanı kıpırdayamaz hale getirmiştir. Böyle bir durumdaki insan mutlak dengededir. Ancak dengesi bozulduğunda insanın bedeni ve düşüncesi özgürleşebilir. Yeryüzü dengeden çok dengesizliğin mekânıdır, dengeler sürekli değişir ve sürekli yeni denge durumlarına geçilir. Özgürleşme, mutlak denge durumundan kurtulup yeryüzünün denge oyunlarına katılabilmektir. Fakat yerleşikler yasalara yaslanmak ve dengelerini korumak zorundadırlar. Aksi takdirde dengesizlik suçlamasıyla karşılaşılacak ve kendilerini psikiyatri, hapishane gibi kurumlarda ıslah edilirken bulacaklardır. Mutlak denge durumuna dönebilen bireyler topluma yeniden dahil edilirler.
∗∗∗
Dengesi bozulan bir bireyin ıslah edilmesi, ruhunun yeniden deveye dönüştürülmesidir. “Ruhun üç dönüşümünden söz edeceğim size: Ruhun nasıl bir deve, devenin nasıl bir aslan ve aslanın nasıl bir çocuk olduğundan” (Nietzsche). Deve, yük taşımayı kabullenen, aslan ise yük taşımaya “hayır” diyebilen bir ruhu temsil eder. Aslan yük taşımayı reddetse de yeni değerler yaratmayı beceremez. Yeni başlangıçlar ve değerler yaratacak olan çocuktur. Çocuk, masumiyeti ve unutuşu, yaşamın olumlanmasını temsil eder. Çocukluk mertebesine ulaşanlar, ceketlerinden kurtulmayı becerenlerdir. Başlarını alıp çok uzaklara gidebilenler, onlardır. “Uzaklara seyahat etmek istiyorsanız, hafif seyahat edin; hasetlerinizi, kıskançlıklarınızı, bencilliklerinizi ve korkularınızı bırakın” (Cesare Pavese).

 
									 
					