Bölge halklarının kaderinin belirleneceği bir süreçten geçildiği herkesin malumu. Sürecin büyük ölçüde Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın, Kürt dinamiklerinin ve Kürt halkının kararlılığıyla yürüdüğü de tartışmasız bir gerçeklik. Böyle süreçlerde söylenen her sözün, konuşulan her kelimenin ve kurulan her cümlenin özel bir öneminin olduğu da ortadır.
Bu gerçekler ışığında barış ve demokratik toplum sürecine ilişkin Sayın Öcalan’ın ve Erdoğan’ın açıklamalarını değerlendirmek önemlidir.
Sayın Öcalan son açıklamasında “amacımız, acılı bir sürecin sona erdirilmesi için elimizden geleni yapmaktır” diyor. Devamında, “Demokratik toplumun, barışın ve entegrasyonun bu sürecin üç kilit kavramı olduğunu, bu temelde sonuca ulaşılabileceğini” söylemiştir. Ayrıca “yeni bir aşamanın gereğine vurgu” yapmıştır.
Sayın Öcalan “tercihinin her zaman demokratik cumhuriyet ile demokratik toplum temelli bir entegrasyon olduğunu; bu stratejik hamlenin anlaşılmasının ve sahiplenmesinin hepimize, tüm Türkiye’ye kazandıracağını” belirtmiştir.
Bu kısa açıklama bir toplumsal inşanın politik programını ifade etmektedir. Bu program, tarihsel ve kapsamlı bir sorun olan Kürt sorununu demokratik entegrasyon yöntemiyle çözmeyi ve bu sorundan doğan acılara son vermeyi, yani barışı amaçlamaktadır. Bunun için de mevcut durumda yeni bir aşamaya “demokratik toplumu ve demokratik cumhuriyeti oluşturma” aşamasına geçmek gerektiği belirtilmektedir.
“Acılı bir süreci sona erdirmenin” Türklere, Kürtlere, Alevilere, Sünnilere, Hıristiyanlara, Yahudilere, kadınlara, emekçilere, yani tüm Türkiye’ye kazandıracağı gerçekliği bu programın hem gerekçesi hem motivasyon kaynağı olarak kaydedilmiştir.
Sayın Öcalan’ın açıklamasının önemi, Türk cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kısa süre önce yaptığı açıklamaya bakıldığında daha iyi anlaşılacaktır.
Erdoğan Malazgirt savaşını kutladığı törende “son düzlüğe çıkıldığını” belirtmiş, konuşmasının devamına, “kılıç kınından çıkarsa” diye bir tehdit cümlesi eklemiştir.
Önce şunu sormak gerekiyor, son düzlüğe çıkıldıysa kılıç neden kınında çıkartılıyor? Bu sorunun cevabını zamanla öğreneceğiz.
Erdoğan, barış ve demokratik toplum belirtilen cümle dışında herhangi bir açıklama yapmamıştır. Ayrıca barışın ve demokrasinin temel konu olduğu bu koşullarda tecrit devam ediyor, umut hakkı uygulanmıyor. Cezaevlerinde hasta tutsaklar serbest bırakılmıyor. Kayyum uygulamaları iptal edilmiyor. Alevilere yönelik saldırılar asimilasyon örgütleri eliyle yoğunlaştırılıyor. CHP’lilere yapılan saldırıların kapsamı artırılıyor. Kadın cinayetleri, ekolojik saldırılar, emekçilerin alın terini gasp etmeler, yoksulluk, cezaevlerinde terör devam ediyor. Bütün bunlar, zaten demokratik olmayan devletin demokratik açılımlardan yana da olmadığının açık ifadeleridir. Düzlük bunun neresinde?
Önyargılardan azade bir insan bu iki açıklamayı dinlediğinde, kimin barıştan yana kimin kılıçtan yana olduğunu ve sürecin neden ağır aksak yürüdüğünü çok net olarak görecektir. Erdoğan kılıç şakırtılarından söz ederken Sayın Öcalan ısrarla ve döne döne demokrasi demektedir.
Bu sorunların kaynağı Türk devletinin, demokratik gelişmelere kapalı, anti demokratik karakteridir. Bu yapısal özelliğin yerine demokratik toplumun inşa edilmesi demek Kürtlerin, kadınların Alevilerin ve bilumum mağdurların mağduriyetlerinin giderilmesi “Türkiye’nin kazanması” demektir. Bu ise Türk devletinin radikal değişiklikler yaşamasını gerektirmektedir. Böyle bir değişikliğin sonuçlarını göze alamayan Erdoğan, bu nedenle demokrasiden kaçınmaktır. Devlette demokratikleşme olmayınca da sürecin ilerlemesinde sorunlar yaşanmaktadır.
Halbuki Türk devleti, toplumsal kesimlerin barışı daha güçlü sahiplenmeleri için çeşitli adımlar atabilir. Mesela halklara ve toplumlara uygulanmış katliamlarla ve soykırımlarla yüzleşileceğini belirtmek veya buna benzer yönelimler, işçilerin, Alevilerin, Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin sürece sahiplenmelerini sağlayacak, “Türkiye kazanacaktır.” Ancak gelişmelere bakılırsa Türk devleti, “herkes kazansın ama Kürtler kazanmasın” noktasında duruyor. Kürtler kazanmasın diye çırpınıp duruyor. Halbuki Kürtler Türk devletinin kazanımlarından rahatsız olmuyor.
Barış ve demokratik toplumun inşası için belirtilen adımların atılmasının, hemen bir komisyon aracılığıyla olamayacağı söylenebilir. Evet, doğrudur. Kimse her şeyin bir günde ve bir komisyon aracılığıyla olmasını beklememektedir. Ancak demokratik adımların atılacağına dair irade beyan etmek neden bu kadar zor oluyor? Toplumsal hassasiyet yalanına kimse itibar etmemelidir. Türkiye halkları, devleti yönetenlerden daha çok demokrasiden ve barıştan yanadırlar.
Sayın Öcalan’ın belirttiği üç kavram birbirlerine diyalektik olarak bağlı kavramlardır. Demokratikleşme olmadığı için barış olamaz, barışın ve demokratikleşmenin olmadığı koşullardan da demokratik entegrasyon gerçekleşemez. O nedenle barış, demokrasi ve demokratik entegrasyon halkların büyük emeği, çabası ve kararlı mücadelesiyle yaratılacaktır.
Всички знаят, че преминаваме през процес, който ще определи съдбата на народите в региона. До голяма степен процесът се ръководи от кюрдския народен водач г-н Окалан, кюрдската динамика и кюрдските...