Sosyalizm, yüzyıllar öncesinden ortaya konulanları tekrarlamayı aşarak, onu tamamlayarak, yanılgılarını gidererek ve kendini yenileyerek tüm topluma mal edilmesi gereken bir insanlaşma mücadelesidir. Sosyalist birey yaratılmadan sosyalizmin varlığından söz etmek mümkün olmaz
Dilzar Dîlok
Bölgemizde yaşanan gelişmeler, kapitalist modernitenin toplum kırım uygulamaları sonucu yaşanan ve yaygınlaşan toplumsal krizler bizleri mevcut yaşam biçimini değiştirme temelinde sorgulamaya zorluyor. Kendini özgür insan ve toplum yaşamından sorumlu görenlerin birbirine yakın söylemlerle ve birbirini tamamlayan bir anlayışla bir araya gelerek tartışma yürütmelerinin anlamı, anı aşan mahiyettedir. Giderek sınırları çizilmiş ülkeleri aşarak tüm dünya halkları içerisinde bu arayışlar gelişmekte, geleceğe umutla bakan, bakmak isteyenler bir araya gelerek kolektif anlam arayışına yönelmektedir. Bu amaçlı buluşmalar anlamlı olduğu kadar giderek kitleselleşmeyi gerekli kılan, tüm toplumsal kesimlere ulaştırılması gereken buluşmalardır. Bu buluşma konularından en önemlisi sosyalizmdir. Büyük onurdur ki, “bitti, bitti, bitmedi” sesleri yükseltilerek sosyalizm bu düzeyde tartışılır oldu.
Sosyalizm, yüzyıllar öncesinden ortaya konulanları tekrarlamayı aşarak, onu tamamlayarak, yanılgılarını gidererek ve kendini yenileyerek tüm topluma mal edilmesi gereken bir insanlaşma mücadelesidir. Bu mücadelenin en önemli konusu Türkiye tarihinde kimi zaman örgüt kurmak, mücadele etmek olduysa da sosyalist bireyin yaratılması tüm zamanlarda sosyalizm mücadelesinin en temel mücadele konusu oldu.
Sosyalist birey yaratılmadan sosyalizmin varlığından söz etmek mümkün olmaz. Doğal olan budur. Sosyalist birey kimdir, nasıl yaşar? Konu, Müslüman olunmadan İslam inşa edilemeyeceği gibi doğal bir durumdur. Tersini iddia etmek, nasıl ki İslam’a karşı bir duruşu ortaya çıkardıysa sosyalizm cephesinde de durum benzerdir.
Önder Apo ‘Sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır’ çözümlemesinde konuya dair derinlikli ve çarpıcı tespitler yapmaktadır. “Gerçekte sosyalizm bir nitelik, bir insanın kendisini sosyalleştirme sorunudur. On insan kendisini mükemmel sosyalist yapsın, belki de dünyanın altıda birinden daha iyi bir sosyalist dünya ortaya çıkabilir” derken sosyalizm mücadelesinin yetersiz kalan yanına da işaret etmektedir. Aynı doğrultuda Kürdistan devrim mücadelesinde de enerjisini, gücünü, zihnini en fazla sosyalist bireyi yaratmaya, Kürt insanını sosyalleştirmeye harcamıştır.
Din örneği verdik, ancak sosyalizm bir din değildir. Sosyalizmi bir bireye indirgemek ne denli yanılgılıysa, coğrafik kavramlara sıkıştırmak da aynı oranda yanılgı barındırabilmektedir. Ancak sosyalist bireyin inşası, insanın komünal yaşam gerçeğinden dolayı özgür toplum inşasında temel bir yan olmaktadır.
Komünal yaşam, eşitlik, özgürlük ve insan olma her şeye rağmen sosyalist birey olmanın en temel ilkelerindendir. Bireyler sosyalistleştirilmeden, hâkim sistemin etkilerinden çıkarılarak özgür düşünür hale getirilmeden sosyalizm inşasına girişmek, sistem içi sınırlardan çıkamamayı getirir. Toplumun hegemon sistem etkisinden kurtularak özgür komün temelinde yaşamaya ikna edilmesi dahi başl ı başına bir devrimdir. Devrim deneyimlerinin en büyük motivasyonu ve aynı zamanda en büyük çıkmazı da var olanı devirip yenisini kurmak olmuştur.
Özgür toplumsallaşmaya yakınlaşmayı ifade eden sosyalist mücadele, komünal yaşam kültürünü kendinden başlayarak inşa etme, yaşamını, aklını, fikrini, zikrini ve yaşam biçimini komünal temelde inşa etmekle başlar. Bunu yapmadan girişilen sosyalist mücadeleler hiçbir zaman amacına ulaşamamış, zaferler kazanmış olsa da bu zaferler daha büyük yenilgiler olarak geri dönmüştür. Yıkım dahi söz konusu kitleleri kurtaramamış, devletçi bürokrasinin derin enkazı ve baskısı altında kalmışlardır.
Kürt özgürlük hareketi, aynı zamanda bir ulusal kurtuluş hareketi olduğundan toplumun her kesiminden bireyin katılımıyla kitleselleşmiş bir hareket oldu. 52 yıllık mücadele, derin ve amansız bir sınıfsal mücadelenin sonuçları, ürünleri ve izleriyle doludur. Köylü ya da küçük burjuva olsun her bireyin kadın özgürlük çizgisi temelinde kendini sorgulayarak mücadeleye ilk adımını atması, komünal kültür temelinde bir zihniyet oluşturmasının da zemini olmuştur. Birbirinden koparılmış ve soykırım uygulamalarından dolayı farklı egemen ulus baskısına ve kültürüne maruz kalmış olan dört parça Kürdistan yurttaşı, yurt dışında ve Kafkas bölgesinde yaşayan Kürtler bir araya gelerek ortak kültürel değerler yaratma mücadelesi vermiştir.
Bir bireyin, ulus, din, inanç, kültür gibi etkenlerin ötesinde sosyalist kültür kazanması, kendini egemen sistem etkilerinden, geleneğe dönüşen egemen-ezilen kimliklerinden çıkarması hem kendi ulus, din ve inancına, hem de dünya devrimine katkı sunacaktır. Kürt bireyin kapitalistleşmeyişi sosyalist kimlik kazanması için bir engel olmadığı gibi, bir Türk bireyin de kapitalistleşmesi kolaylaştırıcı-hızlandırıcı bir etken değildir. Tersine herhangi bir birey, kapitalist modernite etkilerinden ne kadar uzaksa sosyalist kimlik ve kişilik kazanmaya da bir o kadar yakındır.
Ulusal özelliklerin milliyetçilik ya da ilkel milliyetçilik düzeyine gelmemesi hareketin Önderliğinin amansız mücadelesi sayesindedir. Bu mücadele doğrultusunun yaratıldığı düzey Kürdistan devriminin dünya sosyalist devrimine en büyük katkısıdır. Kürdistan özgürlük hareketi, Kürtlerin milliyetçi zihniyetle yaşamasına ve devletçi ideolojilerin gölgesinde yitip gitmesine müsaade etmemiş, Kürtleri dünya devriminin en temel halkı-halkası haline getirmiştir. Kürtler bunu yaparken Önderlerinden aldıkları kültür doğrultusunda Mahirlerin, Denizlerin ve Hakilerin mirasını devrim değerlerinin en üstünde tutmuşlardır. Milliyetçilik zehriyle zehirlenmemede Önder Apo’nun Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin birlikteliğine dair perspektifi belirleyici olmuştur.
Önderliğin kendinde gerçekleştirdiği toplumsal-sınıfsal tahlil düzeyini tüm hareket kadrolarına maletmesi, hem kendini komün kişiliği yapmak hem de komünü bir de bu yoldan inşa etmek anlamına gelir. Çocukluk yılları, arkadaşlıkları, ailesi, kadınla ilişki, gelenekler ve bunlara karşı içine girilen tutumların her biri toplumsal bir tahlil vesilesi olurken yürünecek yolun ilkelerini de oluşturmuştur. Kadın özgürlük problemini ele alış, toplumu bu yönden tahlil etme ve kendinde geleneğin gücünü kırarak özgür kişilik yaratma mücadelesi tarihte benzerine az rastlanır bir deneyimdir. Bir yandan duygular savaşı sürerken bir yandan da kendini baştan başa yeni özgür birey temelinde inşa etme gerçeği, bir halkın kurtuluşunun de manifestosu olmuştur. En temel sosyalist ilke burada inşa edilmiştir. “Kadın özgürlük çizgisinde olmayan yaşam sosyalist olamaz. Erkek egemenliğiyle sosyalist duruş yanyana gelmez.” Önder Apo’nun kadın yaklaşımı Kürdistan devriminin en güçlü yanını oluşturmuştur. Aynı şekilde Türkiye ve bölge devrimlerinin, dünya devrim hareketlerinin en fazla üzerine eğildiği, öğrendiği ve kendini şekillendirdiği alan olmuştur.
İçine doğulan çağ itibariyle dezavantajlı olan Kürt bireyinin kendini ezilen konumdan kurtarmaya çalışması da ayrı bir zorluk barındırmaktaydı, ancak egemen sistemin egemen karakterinden azade olma anlamında da avantajlar sunmaktaydı. Kapitalist modernitenin Kürdistan’a girmemiş olması teoride bir gerilik sayıldıysa da pratikte ileri bir düzey yaratmıştı. Çünkü sosyalist birey oluşumunda ilk adım nasıl bir insan olduğu, nasıl özgür birey olunacağı sorusuyla başlamaktaydı. Türk bireyi ise avantajlı görünmekle beraber, egemen ulus olmanın egemen sistemin belli özelliklerini taşımanın yanında, derinleştirilmiş kölelik sistemi içinde kendisine köle olmaktan başka rol düşmediği gerçeğinden uzaktı. Avantaj olan durum dezavantaja dönüşmüştü ve özgür olma temelinde sorgulamaları gerçekleştirmesi de büyük zorluklar barındırmaktaydı. Tüm bunlar hareketin ulusal, bölgesel ve enternasyonal karakteri içinde bir anlam kazanarak Kürt, Türk ve farklı uluslardan militanları da özgürlük mücadelesine çekerek, katarak ve büyük özgürleşme eylemlerini yaratarak kendini çağın en temel devrim hareketi haline getirmişti.
Kürdün sosyalist olamayacağı kanısını zihniyetinden silemeyen ve buna rağmen kendilerini solcu olarak adlandıranların en büyük çelişkisi sınıf çelişkisi değil milliyetçilik çelişkisi, egemen ulustan olma çelişkisi, özünde de Kürt bireyinden sosyalist önder kişiliğin çıkışını hazmetmeme durumudur. Böyle bir algıyı Kürdistan özgürlük mücadelesinin yarım asırlık benzersiz mücadelesine ve yaratılan değerlere rağmen değiştiremeyenlerin diyalektikten söz etmesi de ayrı bir çelişki olarak bir kenarda durmaktadır.
Sosyalizm mücadelesi insan olma mücadelesidir. Nasıl insan olunacağı sorusu Ortadoğu’da birçok dini, tasavvufi akımın, birçok inanç grubunun en temel sorularından biri olurken Apocu hareketin de temel bir sorusu olmuştur. Bu anlamıyla bölge gerçeğinin en temel halkası yakalanmıştır. Bu halka, Kürt gerçeğinin ve bölge gerçeğinin temel halkası olurken, evrensel tarih inşasında da en temel halka olacaktır.
Önder Apo, Barış ve Demokratik Toplum Manifestosunda “insan olmakta ısrar sosyalizmde ısrardır” diyerek kendi tarihsel tespitine yeni bir boyut kazandırdı. Bu tespit uzun yıllar temel düsturumuz olan “sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır” sözüyle hem aynı hem değil gibi durur. İnsan olma mücadelesi veren, insan olmakta ısrar eden ve bunun için mücadeleyi büyüten, engelleri aşan ve mücadelesini başarıya taşıyan birey sosyalist bireydir. Sözün anlamı biraz da budur. Önder Apo cümlenin kuruluşunu yenileyerek sosyalizmi dar bir sınıfa sıkıştırılacak bir ideoloji olmaktan çıkarır, tüm topluma maleder. Tüm toplumun önüne insan olma temelinde sosyalist olma sorumluluğu koyar. İnsanlaşmaktan uzaklaşan sistemlerin her tür saldırısına maruz kalan toplumun tüm bireylerinin bu temel amaç etrafında toplanması da komünal sosyalizmin kendisi olmaktadır. Bu anlamıyla basit bir cümle kuruluşu gibi gelse de sosyalizme yeni bir boyut kazandıran bir tarihsel sosyoloji yapılmıştır. Bu tespit aynı zamanda insanlığın zaferidir.
İnsan olmanın bir gereği de üretmektir. Bugün kapitalist modernite içinde birey üretimden fazlasıyla koparılmıştır ve üretilenleri tüketme yarışı içinde bir tortu durumu yaşanmaktadır. Üretilenleri tüketme yarışı sınıfsal uçurumların en fazla belirginleştiği alan olmaktadır ve bu durum giderek insanlığın onurunu da tüketen bir zemine dönüşmüştür. Oysa insan olmanın gereği üretmek olurken ürettiğinin bilincinde olmak, üretim ve tüketim arasında bir denge olması da komünal toplum bireyi olmanın gereklerindendir.
Aynı şekilde insan olmanın, sosyalist olmanın bir gereği de fikirsel üretimdir, zihniyetini sürekli yenilemektir. Kürt gerçeğinde bu durum daha derin bir ihtiyaç olarak kendini dayatmaktadır. Kürt aklının yaratılması konusu tümden zihniyet yaratımına, fikirsel üretime dayalıdır. Kürt aklı yaratılmadan geliştirilecek olan felsefe felsefe olmaktan, sanat sanat olmaktan epey uzak olacaktır. Ki yaşanan zorlanmalardan da bunu görebilmekteyiz.
Sosyalist birey olmak, insan olmak başarmayı gerekli kılar. Sürekli bir hayal olarak kalmak ve gerçekleşmemiş düzeyde olmak insan olmanın uzağında olmaktır, kendini gerçekleştirememektir. Kendini gerçekleştiremeyen insan özgür olamaz, kendini gerçekleştiremeyen insan komünal olamaz. Komünal olmayan insanın başarısı olmaz. İnsan olmak özgür yaşamayı şart kılar. Özgürlük yoksa insanlıktan söz edilemez, aynı şekilde başarıdan da söz edilemez. Başarısı salt kendine yazılan insanın komünalliğinin olması da mümkün değildir. İnsan olma, özgürleşme mücadelesini en üst düzeyde gerçekleştirebilen ve sosyalist ideolojiyi özümseyen insan, en güçlü politikacı olmayı da başaran insandır. Ve bu insan komünal toplum bireyi ve öncüsü olmayı en fazla hak eden insandır.
Önder Apo’nun deyişiyle “Sosyalist insan yaratmak, devlet kurmaktan daha önemlidir.”
Социализмът е концепция, която трябва да бъде усвоена от цялото общество, като не се повтаря това, което е било предложено преди векове, а се допълва, отстранява грешките и се обновява...

