Gökhan Yavuz DEMİR
İnsan her yaşta yaralanabilir. Fakat yine de yaraların çocuklara özgü olduğu düşünülür. Belki de yetişkinlikteki yaralar, çocukluktaki yaralar kadar görünür olmadığındandır. Oysa açık yaralardan kabuk tutmuş yaralara kadar, yara izleri ve yaralanmak çocuk olmanın şanındandır. En uslu, en makbûl çocuğun bile vücudunda her an bir yara açılma ihtimali vardır. Çocukken yaralanarak, büyüdükçe yaralarımızla yaşamayı öğrenmeye başlarız. Çünkü yaralanmak da hayata dâhildir ve yaralarımız kimliklerimizin ayrılmaz bir unsurudur.
Yaşıtım olan 52 yaşındaki İtalyan illüstratör ve yazar Beatrice Alemagna’nın, Tuğçe Özdeniz tarafından Türkçeye aktarılan Biber ve Ben’i, yaralandığı için hayatında ilk defa bir yarayla tanışan ve yarasıyla yaşamayı öğrenen küçük bir kız çocuğunun hikâyesini anlatıyor, hatta anlatmakla kalmayıp harikulade resimliyor.
Belki de peşinen Alemagna’nın desenlerinin hikâyesini derinleştirmekle kalmayıp, yer yer hikâyesinin önüne geçecek denli büyüleyici olduğunu söylemek lazım. Altı yaş ve üstüne hitap eden bir kitapta hikâye kadar hikâyenin ne denli canlı ve göz alıcı resmedildiğinin de mühim olduğu malumumuz. Bu özelliği, kitabın neden pek çok ödül aldığını da açıklıyor. Alemagna kesinlikle hikâyesini bahar kadar canlı renklerle zihninize nakşediyor.
Küçük bir kız sokakta düşüp dizini kanattığında, babası ve annesi başta olmak üzere herkes o yaranın kabuk bağlayıp kısa bir sürede iyileşeceğini bilir. Ama bir şeyi bilmekle yaşamak ve idrak etmek arasında bazen büyük fark olabilir. Evet, her yara kabuk tutar ve iyileşir ama yine de bu küçük kızın endişelenmesine mani değildir. Hele ki günler geçtikçe kabuk yerinde durmaya ve rahatsızlık hissi vermeye devam ederken.
İşte tam bu noktada Alemagna bir çocuğun iç dünyasına nüfuz eder ve kahramanı küçük kız dizindeki yaraya ‘Biber’ adını verir ve onunla konuşmaya başlar. Kitabın bundan sonrası okurunu ustalıklı ve çocukça biz mizahla şımartıyor. Dahası, iyi bir kitabın olmazsa olmazı olan dişi bir köpek, ‘Cici’ de son sayfalarda hikâyeye renkli bir giriş yapıyor.
Küçük bir kızın yarasının iyileşmesinin sevimli bir hikâyesi olan Biber ve Ben, coşkun renkleri ve hayat dolu sahneleriyle sanki gelen yazın müjdecisi olmaya da aday.