Dünya gericiliğinin öne çıkan ideologlarının kavramlarımızı nasıl tersyüz ettiklerini biliyoruz. İdeolojik hegemonya kurmaktaki acizliklerini bu şekilde takviye etme telaşındalar. Ama bunun bir karşılığı olduğunu da biliyorlar. O karşılığı yaratmak için onlarca yıldır adeta didindiler. İşçi ve emekçileri örgütsüzleştirmek, atomize etmek, örgütlü olan her şeye mesafelendirmek için ellerinden geleni yaptılar.
Derin bir kriz içinde debelendikleri şimdiyse o atomize ettikleri toplamsal gerçeği yönetmek için zorlanıyorlar. Bu zorlanmayı bile kavramlarımız üzerinde tepinerek aşmaya çalışıyorlar. Daha ileri gidenler de var. “Cumhurbaşkanı Danışmanı” titri taşıyan solcu eskisi Mehmet Uçum mesela… O işi sadece kavramlarımızı kullanmakla sınırlı tutmuyor. İşi “nasıl bir solculuk?” tarifi yapmaya vardırıyor: Sisteme entegre olmuş, devleti tamamlayan, enternasyonalizmi dışlayan “yurtsever sol”. Aslında sistemin boşluklarını dolduracak, onunla kitleler arasında köprü kuracak, bıkkınlık ve umutsuzluk yaşanan her noktada bu bileşke içinde umut taşıyıp toplumsal şahlanışa önayak olacak bir sol!
Dünya çapında egemenler sistemle hoşnutluk ilişkisi içinde olmayan bütün sol renkleri soldurmak için dört koldan çalışıyorlar. Kapitalizme-faşizme-emperyalizme-her türlü gericiliğe karşı mücadele eden militan sol hepsinin ortak düşmanı. Liberal demokrasinin beşiklerinden ABD’de Gazze için ses çıkaran öğrencilere, aydınlara, göçmenlere neler yapıldığını izledik. Trump’un anladığımız tarzda bir etkinlikleri olmayan antifaşist grupları yasadışı ilan etmesi bile bu gidişatın anlaşılması açısından kafidir. Sisteme tümüyle entegre olup onun söküklerini dikecek ve kitleler nazarında kıymete bindirecek bir soldur aradıkları.
Sistemin ruhunu, yapısal özelliklerini, onu var eden temel esasları hedefe çakarak örgütlü mücadeleye girişen, bunun için didinen bütün sol güçlerin çeşitli araç ve biçimlerle etkisiz hale getirilmesi için harcanan o büyük çabaların hangi toplumsal sonuçları yarattığı ise açıktır. Devrimci solun etki alanı daraltıldıkça toplumsal çürüme adeta ayyuka çıkıyor. Onun örgütlenme ağları çözüldükçe gencecik insanlar kışkırtılan kolay yoldan para kazanma hevesleriyle mafyanın, çetelerin eline düşüp çürütülüyor. İnsani duygulara yabancılaşmış ve cinsiyetçilik ve kadın düşmanlığıyla yoğrulmuş sistemin “sivil toplumu” olan cemaat ve tarikatlarlarla mafyaya yönlendirilen gençler her türlü kötülüğü yapar hale gelebiliyor.
Gelecek korkusu, çıkışsızlık, her an her yerde başına bir şey geleceği kaygısı, derinleştikçe derinleşen yoksulluk ve yoksunluk, yarını görememenin tedirginliği özellikle gençleri ve her yaştan bireyi sayısız psikolojik hastalığa dahası intihara sürükleyebiliyor.
Toplumsal ilişkilerdeki metalaşma, yozlaşma evladın anneyi-babayı para için öldürmesine sürükleyebiliyor. Her yerden pompalanan cinsiyetçilik genç ya da her yaştan erkeği kadınları sadece cinsel bir meta olarak görmeye sürükleyebiliyor. Taciz, istismar, şiddet, en akıl almaz yozlaşma biçimleri ayyuka çıktıkça bunlar bile alışılır hale gelebiliyor!
Geçen günlerde bir web sayfasının 10 bin okuruyla yaptığı “yılın kelimesi” anketinde ikinci sırayı “yarınsızlık” almış. Birinci sırada “gözaltına alınıyorum”, devamla “etkin pişmanlık” “yoksulluk”, “kayyım”, “erişim engeli”, “süreç”, “Gazze” gelmiş. Politik gelişmelerden yola çıkılarak yapılan ankette ikinci sıraya yerleşen “yarınsızlık” güncel politik gelişmeleri ifade eden diğer yanıtlardan farklı bir yerde duruyor. O “yarınsızlık” duygusunun nelere mal olduğuysa hepimizin malumu.
Bu böyleyken sayısız araçla kışkırtılan toplumsal çürümenin en çarpıcı ifadesi olan kadın cinsinin bir obje-meta olarak kodlanması gencecik erkekler arasında bile en iğrenç biçimlerle kendisini kusabiliyor. Türkiye’nin en köklü liselerinden İstanbul Erkek Lisesi’nde yaşanan 507 maddelik taciz listesi gelinen noktanın vahametinin anlaşılması açısından çarpıcıdır.
AKP’li yılların yarattığı ve bırakalım devrimci örgütlülüğü her türlü muhalif örgütlenmenin dağıtıldığı bu koşullarda şekillenen kuşakların hangi dürtülerle şekillendiğinin tipik bir ifadesi bu aslında. Dersim’deki Munzur Üniversitesi bağlantılı fuhuş şebekesinin de bu örgütsüzleştirme ortamında boy vermesi gibi…
Sistemin en güvenilir kalesi olarak lanse edilen TBMM’deki stajyer kız öğrencilerin yaşadıkları sistematik taciz ve istismarsa toplumsal çürümeye dört koldan benzin taşıyan bu sistemin yarattığı foseptik çukurunun en simgesel ifadesidir.
Bu tabloya MESEM’lerde kapitalist disipline sokulmaya çalışılan, ezilen, horlanan, staj adı altında her türlü zorbalığa, çürümüşlüğe maruz kalan, dahası ucuzun da ucuzu emekleri vahşice soğurulurken kanları o çarklara akıtılan çocuklarımız eşlik ediyor.
Bir kutupta zenginlik birikirken, karşı kutupta sefalet birikiyor! İşçiler ne kadar çok üretirse o kadar çok yoksullaşıyor. Ama sadece yoksullaşmıyor, sadece sefalet birikmiyor. Aynı zamanda örgütsüzlükle birleşen bu tablo insan olmanın tüm gereklerini de buharlaştıracak şekilde eritiyor.
Onlarca yıl içinde yaratılan toplumsal gerçek din, vatan, millet diyenlerin saflarındaki çürümeyi bunların da engelleyemediğini, tersine bunların o çürümenin kalkanı yapılarak tepe tepe kullanıldığını gösterirken ve bu “pudra şekerli” lüks araçlı gençler, paraşütle indirilen TV yıldızlarına dair uyuşturucu-fuhuş-zorbalık haberleri… Her şey ve her kesim onlarca yıl içinde yaratılan toplumsal tabloyu adeta haykırıyor.
Uçum gibilerinin salık verdiği sisteme entegre olmuş bir solla değil tam onun karşısında konumlanıp örgütlenen bir solla temizlenecek bir balçık var karşımızda. Daha çok örgütlenmeye davet eden…
Знаем как изтъкнатите идеолози на световната реакция преобръщат нашите концепции. Така те затвърждават неспособността си да установят идеологическа хегемония.

