Bir atık kâğıt işçisinin günlük yaşamına yakından bakmadan barışın ne anlama geldiğini anlamak kolay değildir. Bu yüzden gelin, sokaklarda çekçek çeken bir emekçinin gününe kulak verelim. Çünkü barış, sadece bir siyaset meselesi değil, doğrudan hayatın içinden bir meseledir.
Ben her sabah saat yedide uyanırım. Kahvaltıyı kendim hazırlarım. Çayı koyar, ekmeği bölerim. Arkadaşlarla birlikte yeriz. Sonra çekçeğimi alır, işe çıkarım. Boş bir çekçek yaklaşık otuz kilo gelir. Gün daha başlarken o ağırlığı omuzlarımda hissederim.
Sokak sokak, cadde cadde dolaşırız. İnsanların gönül rızasıyla çöpe bıraktıkları kâğıt, plastik ve metal gibi geri dönüşüm malzemelerini toplarız. Çöpten değil, çöpe atılandan geçiniriz. Topladıklarımızı depoya götürür, ayrıştırırız. Üç yıldır aynı fiyata satıyoruz bu malzemeleri. Ama hayat aynı yerde durmuyor. Kira artıyor, elektrik artıyor, su artıyor. Bizim kazancımız yerinde sayıyor.
Günde üç defa işe çıkarız. Öğlen yemeğini yine kendimiz yaparız. Yer, biraz dinlenir, tekrar yola düşeriz. Akşam altı gibi yeniden çıkar, dokuz–on gibi döneriz. Çekçek çekmek zor iştir. Yoruluruz, terleriz. Kışın yağmurda ıslanır, soğukta donarız. Trafikte arabalar hızla geçerken kendimizi çoğu zaman savunmasız hissederiz.
İşimiz dışarıdan bakıldığında kirli görünebilir. Ama emeğimiz temizdir. Bazen çöpten elbise, ayakkabı ya da oyuncak buluruz. İyisini ayırır, temizleriz. Kendimiz giyeriz ya da çocuklarımıza göndeririz. Sonra telefon gelir: “Baba, ne zaman bize eşya göndereceksin?” derler. O an insanın boğazı düğümlenir. Gerçek şu ki biz yaşamayı unuttuk, sadece geçinmeye çalışıyoruz.
Marketlerin çöplerinde bazen tarihi geçmek üzere olan gıdalar olur. Onları alır, yemek yaparız. Ama o çöplerin başında saatlerce bekleyen başka insanlar da vardır. Kimse bunu isteyerek yapmaz. İnsanlar geçinemiyor.
Biz kısa yoldan zengin olmak isteyenlerden değiliz. Kimseye el açmadan, kimseye zarar vermeden çalışıyoruz. İşimiz zor, yorucu ve görünmez ama onurumuzla yaşamak istiyoruz.
Bir de hayatımızda görünmeyen bir yük var. Biz mevsimlik işçiyiz. Gittiğimiz birçok yerde dışlandık. Seçim dönemlerinde yükselen nefret dili en çok sokakta bize çarptı. Pamuk tarlasında, çay bahçesinde, seralarda… Linç edildik, tehdit edildik. Canımızı zor kurtardığımız zamanlar oldu. Savaşın, şiddetin olduğu dönemlerde ölümü ensesinde hisseden insanlar olduk. Sürekli korkuyla yaşamak, insanın ruhunu yorar, psikolojisini parçalar.
Barış ortamında ise insan başka bir nefes alır. Yola daha güvenle çıkar, insanlara daha rahat bakar. Kimliği yüzünden hedef olmaz. Barış, insanın hem bedenini hem ruhunu korur.
Ama barış sadece bizim için önemli değildir. Barış herkes içindir. Barış, tüm toplumun yararınadır. Çocukların korkmadan büyümesi içindir. Emekçilerin can güvenliği içindir. Doğanın, hayvanların, yaşamın kendisi içindir. Savaş ortamında yalnız insanlar değil, hayatın tamamı zarar görür.
Bu yüzden barışa sarılmalıyız. Hayatları ve canları ölümden, şiddetten, korkudan korumak için. Birbirimizi hedef almak yerine birlikte yaşamanın yollarını güçlendirmek için. Barış savunulması gereken bir değerdir. Çünkü barış, yaşamı savunmaktır.
Не е лесно да се разбере какво означава мир, ако не се запознаем отблизо с ежедневието на един работник, който работи с отпадъчна хартия. Затова нека да разгледаме живота на работник, който дърпа рикша по улиците...

