Bugün 15 Ağustos. Her Kürt insanı bugünün anlamını bilir. Varlık-yokluk sorunuyla yüz yüze bir halk, atılan o ilk kurşunla yok oluş uykusundan uyandı. O nedenle de bugünün adı “Diriliş Bayramı” oldu.
Bu söylediğim 15 Ağustos gerçeğinin sadece bir yüzüdür. O gün yurtdışında TKP MK Politik Büro üyesi olarak ben dahil, Kürt halkı dışında, belki istisnası vardır, hiç kimse 15 Ağustos’ta atılan ilk kurşunun, bugün çok kolay anlaşılacak tüm Türkiye halklarını ilgilendiren derin demokratik anlamının farkına bile varmadı.
İlk kurşun, başında Evren’in bulunduğu faşist devlet yapısına karşı sıkılmıştı.
Bugün, ilk kurşunun atıldığı günün yıldönümünde, 12 Eylül faşist rejimini yaşayan ve yaşayanlardan öğrenen tek bir Türk, tek bir AKP’li, “Başbuğları” hapsedilen ve kimi militanları idam edilen tek bir MHP’li, partisi kapatılan, “Karaoğlan’ı” hapse atılan tek bir CHP’li, işkenceye uğrayan, nicesi şehit olan tek bir Türk sosyalisti, o gün kapatılan ve bugün çoğu sapsarı bir renge bürünen sendikaların üyesi tek bir Türk işçisi 12 Eylül faşizmini savunabilir ve ona ilk kurşunu sıkanları “terörist” diye suçlayabilir mi?
Bu sayılanları bıraktım, 12 Eylül darbecilerini yargılayıp, mahkum eden Türk devleti, o darbecilere karşı ilk kurşunla isyan edenleri “terörist” diyerek yargılayabilir mi?
15 Temmuz 2016 tarihinde, gerçekten bir darbe olduğunu sanarak “darbecilere” elde silah direnenleri kahraman, o esnada ölenleri “şehit”, yaralananları “gazi” ilan eden Erdoğan, nasıl olur da gerçekten bir darbe olan 12 Eylülcülere elde silah karşı koyanları “terörist” ilan edebilir?
Bu sorular 15 Ağustos’un hala anlaşılmayan bu gerçekliğini gözler önüne seriyor. O gün Eruh ve Şemdinli’de Evren’in emrindeki ordu ve polis gücüne karşı tüm dünyayı şaşırtan bir avuç gerilla hayatlarını yalnızca Kürt halkının özgürlüğü için değil, 12 Eylül faşizminin zorbalığı altındaki tüm Türkiye halklarının özgürlüğü için tehlikeye attılar.
Bugün yeni bir aşamadayız. Başkan Apo’nun başlattığı “barış ve demokratik toplum” sürecinin içindeyiz. Ve şu anda hala 12 Eylül Anayasasını yırtıp atıp, yeni ve “sivil” bir anayasa yapmaktan söz ediyoruz.
Kırk bir yıl önce,15 Ağustos günü faşist rejime karşı özgürlük için silaha sarılanlar, bu yılın 15 Ağustos’unda demokrasi için silah bırakıyorlar. Bunun anlamını şovenizmle zehirlenmiş bu ortamda anlamak ne kadar zor olursa olsun, TBMM Komisyonu bir kazaya uğramaz, Türkiye demokratik cumhuriyet hedefine ulaşırsa, tarih 15 Ağustosu Türkiye halklarının “demokrasi bayramı” olarak kayda geçirecektir.
Küçük bir azınlık dışında, Türk halkı, onun partileri, örgütleri, sendikaları ülkeyi 12 Eylül 1981 yılından bugün demokrasinin “kıyısına” getirmek için “biz ne yaptık, Kürt halkı ne yaptı?” diye bir nebze düşünürse, 15 Ağustos’un anlamını kavrayacaktır.
15 Ağustos bayramı tüm Türkiye halklarına kutlu olsun.