İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) 19 Mart’ta düzenlenen operasyonların ardından kurulan Aile Dayanışma Ağı’nın 17. buluşması, operasyonların simge mekânı Silivri’deki Marmara Ceza İnfaz Kurumu önünde gerçekleştirildi.
19 Mart’ın 9. ayında düzenlenen 17’nci buluşmada, 272 gündür Silivri’de tutulan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu basın açıklama yaptı.
Buluşmaya, CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, CHP Ankara Milletvekili Umut Akdoğan, İBB Başkanvekili Nuri Aslan, Silivri Belediye Başkanı Bora Balcıoğlu ve İmamoğlu’nun kardeşi Neslihan Yakupçebioğlu katıldı.
„SADECE BİR HUKUKSUZLUK DEĞİL, BİR ZULÜMDÜR“
“İçi boş bir iddianame için 8 ay boyunca bekledik” diyen İmamoğlu, “Şimdi ‘duymuştum, düşünüyorum’ diye ifade veren gizli tanıklar vazgeçiyor. ‘Kimsenin hakkına giremem deyip’ tanıklıklarını geri çekiyor. Peki, aylarca esir tutulanların çalınan özgürlüklerinin hesabı nasıl verilecek? Bu; insanların hayatlarının, çocukların çocukluklarının, ailelerin yıllarının geri dönüşü olmayacak şekilde çalınmasıdır. 15,5 milyon vatandaşın cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na ve çalışma arkadaşlarına yaşatılanlar, sadece bir hukuksuzluk değil, bir zulümdür. Bu zulüm, yalnızca tutuklulara değil; eşlerine, çocuklarına, ailelerine ve tüm milletimize yaşatılmaktadır. Toplumun vicdanında derin ve onarılması zor yaralar açılmaktadır” şeklinde konuştu.
„SİYASETTE HER YOL MUBAH DEĞİLDİR“
“Biz aileler olarak, en başından beri aynı şeyi söylüyoruz” diyen İmamoğlu, “Adalet, herkes için eşit işlemelidir. Birinci ve en temel talebimiz, tutuksuz yargılama. Çünkü tutuklu yargılama istisnadır. Hukukun esası, tutuksuz yargılamadır. İkinci olarak: masumiyet karinesine ve lekelenmeme hakkına saygı istiyoruz. 9 aydır tek bir suç dahi ispatlanamamışken, bazı televizyon kanallarında her gün iftiralar atılıyor. Gizli tanık beyanları dışında hiçbir somut delil yokken, insanlar ‘suçlu’ ilan ediliyor. Bu bir algı operasyonudur. Bu bir itibar suikastıdır. Ve soruyorum: Bu yalanları söyleyenler, akşam evlerine gittiklerinde eşlerinin, çocuklarının yüzüne nasıl bakabiliyor? Biz diyoruz ki: Siyasette her yol mubah değildir. Biz, insanlık istiyoruz. Biz, vicdan istiyoruz. Biz, ailelere saygı istiyoruz” ifadelerini kullandı.
„YARGILAMADAN ÖNCE CEZALANDIRMA“
Dilek İmamoğlu, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
“Bugün 19 Aralık. 19 Mart’ta başlayan haksız hukuksuz sürecin, bugün 9. ayını doldurmuş bulunmaktayız. Tam 9 aydır, sevdiklerimizden haksızca ve hukuksuz bir şekilde ayrıyız. 11 Kasım 2025’te iddianame açıklandı. Tam bir ay sonra tensip zaptı düzenlendi. Duruşma günü 9 Mart 2026 olarak belirlendi. Ve bu süreçte, 106 kişinin tamamı için tek bir tahliye dahi yapılmadı. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu; masum insanların yalnızca savunma haklarını kullanabilmeleri için, bir yıl boyunca tutsak edilecekleri anlamına geliyor. Bu; yargılamadan önce cezalandırma demektir. Bu; düşman hukuku demektir. Bugün gelinen noktada şunu açıkça söylüyorum: Türkiye’de bir hukuk sorunu vardır. Türkiye’de bir adalet sorunu vardır. Türkiye’de bir demokrasi sorunu vardır. Ve en önemlisi, Türkiye’de çok ciddi bir yönetim sorunu vardır.
Sorun, yasaların olmaması değildir. Sorun, Anayasa’nın yetersizliği değildir. Cumhuriyetimizin kurucu değerleri, Anayasamız, hukuk devleti ilkesi, bu ülkedeki tüm sorunları çözmeye yeterlidir. Sorun şudur: Yasalar uygulanmıyor. Anayasa askıya alınmış durumda. Haklar, keyfi biçimde ihlal ediliyor. Bugün Silivri’de, Avrupa’nın en büyük duruşma salonunun yapılacağının konuşulduğunu duyuyoruz ve hatta yapılıyor arkada. Soruyorum: Biz adaletle mi övüneceğiz, yoksa büyüyen mahkeme salonlarıyla mı? Savunma hakkı yok sayılıyor. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ihlal ediliyor. Masumiyet karinesi göz göre göre çiğneniyor. Öyle bir hukuksal boşluktayız ki; insanlar tahliye edilecekleri vaadi verilerek dolandırılabiliyor. Hayatlarımız ve özgürlüklerimiz pazarlık konusu yapılıyor. Adalet sistemine güveni kalmamış insanlar, Çaresizliklerinden faydalanmak isteyen kötü niyetli kişilerin tuzaklarına itiliyor.
‘İÇİ BOŞ BİR İDDİANAME İÇİN 8 AY BOYUNCA BEKLEDİK’
İlk duruşma, gözaltı sürecinin başlamasından tam bir yıl sonrasına veriliyor. Bu davanın 12 yıl sürebileceği konuşuluyor. İçi boş bir iddianame için 8 ay boyunca bekledik. Şimdi ‘duymuştum, düşünüyorum’ diye ifade veren gizli tanıklar vazgeçiyor. ‘Kimsenin hakkına giremem deyip’ tanıklıklarını geri çekiyor. Peki, aylarca esir tutulanların çalınan özgürlüklerinin hesabı nasıl verilecek? Bu; insanların hayatlarının, çocukların çocukluklarının, ailelerin yıllarının geri dönüşü olmayacak şekilde çalınmasıdır. 15,5 milyon vatandaşın cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na ve çalışma arkadaşlarına yaşatılanlar, sadece bir hukuksuzluk değil, bir zulümdür. Bu zulüm, yalnızca tutuklulara değil; eşlerine, çocuklarına, ailelerine ve tüm milletimize yaşatılmaktadır. Toplumun vicdanında derin ve onarılması zor yaralar açılmaktadır.”

