TMMOB организира събитието "По пътя към индустриалния конгрес": Увеличават се възраженията срещу средата на множество кризи
Bilge Su YILDIRIM
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), bu yıl 19’uncusunu düzenleyeceği Sanayi Kongresi öncesinde ‘Sanayi Kongresine Giderken Dünyada ve Türkiye’de Sanayi Politikaları” başlıklı etkinliği bugün gerçekleştirdi. Etkinlik, İstanbul Kartal’da bulunan, Makina Mühendisleri Odası (MMO) tarafından kurulan Makina Hangar’da düzenlendi.
Etkinliğin açılışı, gerçekleştirdikleri konuşmalarla MMO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Ezgi Kılıç, MMO Başkanı Yunus Yener ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz tarafından yapıldı.
MAKİNA HANGAR BİR BİRLİKTELİK ALANI
İlk sözü alan Ezgi Kılıç, Makina Hangar’ın kuruluş öyküsünden bahsetti:
“Makina Hangar Mühendislik ve Teknoloji Merkezimiz Şubat 2024'te faaliyete geçti. Merkezimiz eski bir binanın yeniden işlevlendirilmesiyle oluşturuldu. Makina Hangar, sadece fiziki bir mekân değil, mühendislik alanında birlikte düşünen, üreten ve paylaşan bir birliktelik alanı. Merkezimiz, faaliyete geçtiği Şubat 2024'ten Nisan 2025'e kadar geçen kısa süre içerisinde oldukça yoğun bir çalışma takvimi yürütmüştür. Bu ilk faaliyet yılında toplamda 156 etkinlik gerçekleştirilmiş ve 18 bin 582 katılımcıya ulaşılmıştır. MMO olarak biz, bu faaliyetlerin 59’unu yürüterek 9 bin 218 meslektaşımızı ve ilgili paydaşımızı merkezimizde ağırladık. Kartal Belediyesi iş birlikleriyle 14 etkinlikte 2 bin 414 kişiyi, belediyemizle birlikte kurguladığımız atölyelerimizde ise 4 bin 500 öğrencimizi merkezimizde bilim ve teknikle buluşturduk. Onları yazın kuran kurslarına mahkûm etmek isteyen zihniyete karşı, onlara geleceğin mühendisleri diploması verdik.”
Kılıç, MMO’nun 13 Mart’ta gerçekleştirdiği Sanayi Girişimciliği Raporu’nda saptanan bulguları da paylaştı:
“Türkiye'nin sanayi üretiminin gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı gelişmiş sanayi ülkeleriyle karşılaştırıldığında orta düzeyde kalmaktadır. Türkiye'nin Ar-Ge harcamaları bunun yüzde 1,4’ünü oluşturmaktadır ki bu oran, Almanya ve Güney Kore gibi ülkelerin oldukça gerisindedir. 2000 yılında imalat sanayisinin GSYH içerisindeki payı yüzde 22 iken, 2023’te yüzde 19’a gerilemiştir. Bu durum, sanayinin ekonomideki ağırlığının azaldığına ve üretimin ithalata bağımlı bir hale geldiğine işaret etmektedir. Buradan hareketle raporumuz, sanayi girişimciliğinin sadece yeni kurulan işletmelerden ibaret olmadığını, aynı zamanda büyük ölçekli endüstriyel yapıları da kapsadığını ortaya koymaktadır. Yapılan dev sanayi temelli yatırımların önündeki engellerin kaldırılması gerekliliği raporumuzun temel vurgularındandır. Savunma sanayisine yapılan desteklerin yerini, yenilenebilir enerji, teknoloji, robotik ve otomasyon gibi alanlar almalıdır. Son olarak sanayide iş güvencesi ve işçi hakları sıkı denetlenmeli, yüzde 20 seviyelerinde olan kayıt dışı çalışmanın olmadığı bir çalışma düzlemi oluşturulmalıdır. Öte yandan 2023’te sanayi sektöründe 100 bin çalışan başına düşen iş kazası oranı 4,5 olarak kaydedilmiştir. Gerekli önlemler acilen alınmalıdır.”
TOPLUMSAL EMEĞİ SAVUNACAĞIZ
Kılıç’ın ardından söz alan MMO Başkanı Yunus Yener ise şu ifadeleri kullandı:
“Yüzyıllardır bireysel girişimcilik, özel girişimcilik, özel sektör girişimciliği diye diye halkların canına okuyan liberalizm ve türevi yaklaşımların mühendisleri sermaye egemenliğinin bireysel dişlisi haline getiren yaklaşımlara karşı bizler, kamu girişimciliğini ve mühendisliğin kolektif toplumsal emek özelliği ve işlevini savunuyoruz. Kaotik, ve halklar için tehlikeli gelişmelerin yaşanabileceği yeni bir zaman dilimindeyiz. Açık bir gerçek ki, sanayi-teknoloji ve küresel rekabet politikaları bu gelişmelerde önemli bir rol oynuyor, oynamaya da devam edecek. Bu durum aynı zamanda savaşlar, bölgesel savaşlar, harita değişimleri, üretim ve ticaret zincirlerini etkileyecek gelişmelerle iç içedir.
Bu koşullarda ve bu iktidar ile Türkiye’nin durumu ise hiç iç açıcı değildir. Türkiye’nin emperyalizme 70 yılı aşan bağımlılığı, günümüzde taşeron üretim ve siyasal İslamcı projeksiyonlarla daha da pekişmiştir. Sanayi üretimi düşük ve orta teknolojiye dayalıdır. Birikim tarzı-emek süreci ilişkisinde emek hep gerileyen, hep kaybeden taraftır. Ekonomi, kuralsızlaşma ile belirlenir olmuş, sömürü yoğunlaşmış, tam bir rant ve yağma düzeni oluşmuş, ülke ve halkın yoksullaştırılması vahim noktalara ulaşmıştır.
Bir ülkenin en önemli gücü vasıflı insan kaynağıdır, ne yazık ki meslekler değersizleştirilmekte, özellikle teknik eğitim tahrip edilmektedir. Ancak belirtmek gerekiyor; halk iktidarın ülkeyi içine düşürdüğü durumdan rahatsızdır, açıkça itiraz etmektedir, yükselttiği talepler aslında yeni ve bambaşka bir Türkiye yönündedir.”
NEOLİBERALİZM BİR SINIRA DAYANDI
Açılış konuşmalarının sonuncusu TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz tarafından gerçekleştirildi. 23 Nisan’da gerçekleşen 6,2 büyüklüğündeki İstanbul depremini hatırlatan Koramaz, can kaybı olmamasına sevinmelerine karşın İstanbul için beklenen depremin bundan çok daha büyük olacağını ve kentin depreme hazırlanmasının oldukça kritik olduğunun altını çizdi.Koramaz sözlerine şöyle devam etti: “ Geçmişte ağırlıklı olarak kamunun sanayi hamleleriyle belirli bir düzeyde yaşanan Türkiye’nin sanayileşme süreci; planlama, kamu girişimciliği ve kalkınma yaklaşımının terk edilmesiyle birlikte kesintiye uğratılmış, yapısal bir dönüşüme tabi tutulmuştur.
Neredeyse 45 yılı bulan bu süreç içerisinde ülkede sanayi yatırımları tamamen dururken, tüm zenginlik hizmet, finans, inşaat ve gayrimenkul sektörlerine aktarılmıştır. Yaşanan bu sanayisizleşme süreciyle ekonominin rantiye kazançların özendirildiği bir sürece evriltilmesine, ithalatın artmasına, ücretlerin düşürülmesine, istihdamın daralmasına ve buna bağlı olarak mühendisliğin işlev ve iradesinin en aza indirilmesine de yol açmıştır.
Geldiğimiz noktada ekonomisi tamamen çökertilmiş, hukukun siyasallaştığı, parlamentonun etkisizleştirildiği, anayasa ve yasaların anlamsızlaştırıldığı, tek adamın buyruğuyla yönetilen, aklın ve bilimin yerini hurafelerin, liyakatin yerini parti ve din devleti anlayışının aldığı bir ülke tablosuyla karşı karşıyayız. Mafyatik, oligarşik bir rant ağı ülkeyi sarmış, halkın emeğinin, ülke kaynak ve birikimlerinin üzerine basa basa yükselmiş, yeni ve büyük bir sermaye kesimi de ortaya çıkmıştır. Bu manzara ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik çarpıklığın en özet halidir.
HALK KRİZE SOKAKTA CEVAP VERDİ
Yaşadığımız çoklu krizler ortamında haftalardır sokakları dolduran milyonlarca yurttaşımızın birikmiş öfke ve tepkilerinin en temel sebebi bu gerçekliklerdir. Uzunca bir süredir siyasi iktidarın oluşturduğu suni gündemlerle, gerici-milliyetçi politikalarla teslim alınan çalışılan toplumsal muhalefet, en can alıcı yerden, iradesine, demokratik haklarına ve geleceğine sahip çıkmak için alanları doldurmuştur.
Bu toplumsal dalga ülkemizin içinden geçtiği zorlu koşulları ortaya koymakla sınırlı kalmamış, halkımızın ve onun içinde özellikle gençlerin öncülüğünde gelişen direniş ve yükselen mücadele eşit, özgür ve adil gelecek umudumuzu da büyütmüştür. Bizler tüm baskı ve zor politikalarına rağmen, ülkemize, Anayasal demokratik kazanımlarımıza, emeğimize, geleceğimize ne olursa olsun sahip çıkmaya devam edeceğiz. Ülkemizin eşit, özgür, barıştan yana ve demokratik yarınları için hep birlikte mücadele edeceğiz. Hukuksuzluğu, baskıyı ve zulmü sömürgen iktidarlarının güvencesi olarak görenler bilmelidir ki, halktan büyük bir güç yoktur. Mutlaka ama mutlaka kazanacağız.
AMERİKAN RÜYASI’NIN SONU
Konuşmaların ardından ilk sunumu, “Trump ve 21’inci Yüzyılın Emperyalizmi” başlığıyla Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu gerçekleştirdi. Kozanoğlu, “Emperyalizm çağı geride mi kalıyor?”, “Neoliberalizm sona mı eriyor?”, “Trump ne tür bir sınıf egemenliğine dayanıyor?” gibi başlıkların da yer aldığı 10 soruda “Trump ve Günümüz Emperyalizmi” adlı bir sunum yaptı. Kozanoğlu, Soğuk Savaş’tan hemen önce ortaya atılan ‘Amerikan Rüyası’nın gün geçtikçe ABD yurttaşlarının gerçekliği olmaktan uzaklaştığına değinerek şunları söyledi: “İmalat sanayinin herhangi bir aşamasında çalışan mavi yakalıların ailelerine bir ev, kendilerine bir araba alıp çok çalışarak refaha ereceği üzerinde şekillenen Amerikan rüyası, zaman içinde kayboldu. Mavi yakalıların gelirleri düştü, aynı imalat sanayinin aynı kuruluşunda çalışan günümüz kuşağı işçiler, rüyada tarif edilen hiçbir şeye erişemez hâle geldi. Alım gücü azalırken refah seviyesinin düştüğü bu ortam içinde ise patronların, toplum içindeki zafiyetlerinden yararlanarak daha ucuza güvencesiz bir şekilde çalıştırdığı özellikle Latin Amerikalı göçmenleri kendine bir tehdit olarak algılamaya başladı.”Göçmen karşıtlığının böylece perçinlendiğini ve günün sonunda Trump gibi aşırı sağ siyasi aktörlerin güçlenişe geçmesinin yolunu hazırladığını söyleyen Kozanoğlu, işçi sınıfı milliyetçilik ve aşırı sağ gibi akımlar üzerinden ayrışırken Trump’ın bir kez daha, önceki dönemden de güçlü bir şekilde başkan seçilmesini sağlayanın, sermaye sınıfı, özellikle Silikon Vadisi ile yaptığı işbirliği olduğuna değindi. Kozanoğlu, Amerikalı 13 milyarderin servetlerinin bu yıl içinde bir trilyon dolar arttığınu ve bunun aşağı yukarı Türkiye’nin yıllık harcamasına denk olduğunu aktardı.
KOLEKTİF EMPERYALİZM DAĞILIYOR
Kozanoğlu, ABD, Kanada ve AB ülkeleri üzerinden tarif edilen Atlantik Bloğu’nda da çatlaklar oluşmaya başladığına değinerek şunları söyledi: “Trump, yeni açıkladığı gümrük vergilerini AB ülkelerine de ağır şekilde uyguladı. Öte yandan Kanada’dan ‘ABD’nin 51’inci eyaleti’ olarak bahsetti, Danimarka’ya özerk bir biçimde bağlı olan Grönland benim olacak dedi. Bu da aslında ‘NATO çatısı altında birleştiğim AB ülkelerini de ben koruyacağım’ algısından bir kopuş temsil ediyor.
Burada ‘kolektif emperyalizm’ olarak nitelediğimiz, bir yandan ABD başı çekerken öte yandan Kanada, Japonya, Yeni Zelanda, Avusturya gibi ülkelerin de piyasa mekanizmaları kalıcılaşsın diye ortak bir biçimde işbirliği halinde davrandığı, rekabet içinde olup ara sıra sorunlar doğsa da bir kopuş yaşanmadan hareket ettiği emperyalizm biçiminden bahsetmek lazım. Trump’ın 2’nci dönemi ABD’si için böylesine bir kolektif emperyalizmden bahsetmek artık kolay değil. Nitekim Meksika Körfezi’nden Gazze’ye, Grönland’dan Kanada’ya uzanan askeri tehditlerini düşünürsek, bir süper dünya gücünün özellikle askeri gücünü kullanarak diğer ülkelere hükmettiği ‘klasik emperyalizm’den söz etmek, bugün düne kıyasla daha olası gözüküyor.”
ETKİNLİK 18.30’A DEK SÜRECEK
Etkinliğin 15.30’da başlayan, Prof. Dr. Aziz Konukman’ın moderatörlüğünü üstlendiği ‘Hegemonya Mücadelesi ve Sanayi Politikaları’ adlı ikinci oturumu ve ardından gerçekleştirilecek forum, 18.30’a kadar sürecek.
İkinci oturumda gerçekleştirilen sunumlar ise şunlar:
Çin’in Dünya Sistemindeki Değişen Konumu - Doç. Dr. Burak Gürel
Çin’in Sanayi Stratejisi: Gönüllü Bütünleşmeden Bütünleşmeyi Biçimlendirmeye -Doç. Dr. Kerem Gökten
Küresel Değer Zincirlerine Eklemlenmekte Ulusal Sanayi Politikalarının Rolü: Kuşak ve Yol Girişimi Örneği -Doç. Dr. Ceren Ergenç