Пътят на революционера
Tarihi yalnız olaylar değil, yürüyüşler belirler. Ve bazı yürüyüşler vardır ki, yalnız bir ayak sesi değil, bir halkın vicdanıdır. Devrimci yol işte böyle bir yoldur: taşlı, dik, puslu ve çoğu zaman yalnız. Ama aynı zamanda en sahici, en hakiki yoldur. Çünkü bu yol, sadece dışarıya değil, insanın içine de açılır.
Devrimci için yol, sadece fiziki bir güzergâh değildir. Yol, bir ruh halidir, bir direniş biçimidir. Yol, harekettir. Ve hareket, devrimcinin var olma nedenidir. Çünkü devrimci durduğunda çözülür, yürüdüğünde anlam bulur. Onun için her adım, bir söz kadar anlamlı, bir kurşun kadar keskindir.
Yol, bir hedefe varmak için değil; o hedefe doğru yürürken dönüşmek içindir. Bu nedenle devrimcinin yolu, sonu olan bir çizgi değil, süreğen bir arayıştır. Bitmeyen bir arayış, sarsılmaz bir irade, yorulmayı bilmeyen bir bilinçtir.
Ve bu bilinç, geçmişe sadakatle bağlı olduğu kadar, geleceğe açık olmayı da gerektirir. Çünkü devrimci, değişmesini, dönüşmesini, zamanın ruhunu yakalamasını bilendir. Geçmişe kök salarken, geleceği de elleriyle yoğurandır.
Her yol, yürüyenini içinde taşır. Ama devrimcinin yürüdüğü yol, sadece onun adımlarını değil, yolda düşen yoldaşların hatıralarını da taşır. O yollar, sadece toprak değil; gömülü düşler, susturulmuş ağıtlar ve yarım kalan özgürlük hikâyeleriyle örülüdür.
Devrimcinin yolunda her virajda bir anı, her dağ geçidinde bir kayıp vardır. Ama işte bu kayıplar, onu durdurmaz. Aksine, onu ağırlaştırarak büyütür. Bu yüzden devrimcinin sırtındaki yük, sadece silah değil; bir halkın tarihi, bir halkın geleceği ve kendisinin yüzleştiği vicdanıdır.
Bu yük bazen devrimciyi sınar. Eski kabuklarıyla yola devam etmek isteyenin, bir noktada çürüyüp kaldığını gösterir. Oysa gerçek yolculuk, kendini yeniden kurabilmeyi gerektirir. Değişme sancısını göze alabilen, kendiyle yüzleşmeyi bilen yürüyebilir sonuna kadar.
Yol, çoğu zaman tek başına yürünür. Devrimci, çoğunlukla kalabalıkların uzağında, sistemin alkışlamadığı bir güzergâhtadır. Bu yalnızlık, bir tercih değil, bir zorunluluktur. Çünkü hakikat, her zaman gürültünün uzağında yankılanır. Ama devrimci, yalnızlıktan korkmaz. Bilir ki, kalabalıklar değil, hakikat kutsar bir yürüyüşü. Ve hakikate giden yol, her zaman zorludur. O zorluk, inancı keskinleştirir, kararlılığı bileyleştirir.
Kalabalığın ardından giden değil, kendi izini yaratan kişidir devrimci. Kimi zaman o iz, kendi benliğini aşmanın bedelidir. Çünkü eski devrimci, yeni dünyanın yükünü taşıyamaz. Dönüşemeyen, yön veremez. Zamanın ruhunu okuyamayan, devrimin yolunu da kaybeder.
Yol, devrimciyi sadece bir yerden bir yere götürmez; onu dönüştürür. Her adım, onun karakterini şekillendirir. Sabır, acı, umut ve kararlılık bu yürüyüşte biçim bulur. Yürürken bilenir, yürürken sadeleşir. Ve bu sadeleşme, devrimcinin kendi hakikatine en çok yaklaştığı andır. Yol onu dış dünyadan soyarken iç dünyasında derinleştirir. Yürüyüş hem dışsal bir isyan hem içsel bir arınmadır. Ama bu arınma, durarak değil, değişerek mümkündür.
Devrimci, kendini tekrar etmez; kendini yeniden kurar. Her gün biraz daha başka olur. Her gün biraz daha özüne yaklaşır.
Devrimcinin yolu bitmez. Çünkü o yol, sadece bir hedefe ulaşmak için değil, bir halkın uyanışı ve özgürleşmesi içindir. Bu nedenle devrimcinin yürüyüşü, bir ömrün değil, bir neslin yürüyüşüdür. Yorulur belki ayakları, ağrır omuzları, çatlar elleri…
Ama devrimci bilir: Duranlar unutulur. Yürüyenler hatırlanır. Ve hakikat, yürüyenin ardında büyür. Çünkü devrimci, yürüyüşünün ortasında bile yeniden doğmayı, yeniden düşünmeyi, yeniden yön bulmayı bilen insandır.
Ve o insan bilir ki:
Ancak değişen, yürümeye devam edebilir.