Ако беше добър, нямаше да дойде при нас!

Prabowo Subianto… Adam geldi, Meclis’te konuştu, alkışlandı ve gitti. Kimse sormadı kimdir, nedir diye. Oysa Endonezya’nın kayıp yakınları, işkence mağdurları çok iyi tanıyorlar onu Arif Mostarlı 43 yaşındaki Endonezya vatandaşı Domingos Santana Guterres anlatıyor: “Temmuz 1989’da General Prabowo tarafından, rahip Locatelli ve Aleixo Ximenes ile birlikte tutuklandım. Peder Locatelli ve Bay Ximenes o gece serbest bırakıldı, ancak, benim durumum öyle olmadı. Ellerim bağlanıp bir hücreye atıldım. Dört gün boyunca yiyecek ve su olmaksızın tek başıma hücredeydim, kendi dışkımın üzerinde yatmaya zorlandım.” Guterres, beşinci gün işkenceye alındı. Tekmelendi, dövüldü, elektrik şoku verildi ve saatlerce sağanak yağmur altında çıplak bir varil içinde bekletildi. Bu arada, General Prabowo, Guterres’in inatçılığından dolayı çok öfkelenmişti, ona bir ders vermek gerektiğini söylüyordu. Askerler Guterres’i Prabowo’nun ofisine götürdü. Kalanını eski tutuklu şöyle anlatıyor: “General Prabowo iki saat boyunca vücudumun üzerinde akla gelebilecek her şeyi kırdı. Bira kasaları, bir benzin lambası fırlattı, sopalarla dövdü ve beni yumrukladı ve tekmeledi.” Bununla da yetinmiyor General. Guterres’in bağlı ellerinin arasından kabloları geçirip elektrik de veriyor. Eski tutsak, “O kadar şiştim ve kan içindeydim ki tanınmaz hale geldim” diye anlatıyor olanları. Hayatta kalmasını ise o günlerde Papa’nın Doğu Timor’u ziyaretine borçluydu. Papa’nın gelişinden iki gün önce serbest bırakıldı. Akraba ziyareti! Sözünü ettiğimiz ‘General’ kim? Tanırsınız canım, daha üç-beş gün önce Türkiye’ye gelip Meclis Genel Kurulu’nda konuşma yapmıştı ya hani; Endonezya’nın taze Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto… İşini bilen adam doğrusu; önce davetlisi olduğu Erdoğan’ı yağladı balladı. Sonra, “Endonezyalılar için Türkiye, en büyük Müslüman medeniyet” övgüleri yaptı. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş da ona övgüler yağdırırken yöneticisi yolsuzluktan firarda olan Yunus Emre Enstitüsü’nün Endonezya’daki ‘Türkçe öğretme” faaliyetlerinden söz edip “Endonezya hükümetine Yunus Emre Merkezi’ne verdiği destekten ötürü” teşekkürlerini sundu. General eskisi daha sonra biraz da Kemalistlerin gönlünü yapmak için çocukluğundan beri Atatürk’ün büyük hayranı olduğunu söyleyip “Eğer Cakarta’da benim makamıma ve evime gelecek olursanız, göreceksiniz ki, evimde ve ofisimde Mustafa Kemal Atatürk’ün bir heykeli var” filan dedi. Herkes memnun yani… Endonezyalıları ve özellikle Doğu Timorluları bilmem! Eski bir JİTEM’ci Prabowo Subianto’nunkisi bildik bir hikâye, alışkınız biz. 1970 yılında Endonezya Askerî Akademisi’nden mezun oluyor ve 1998’e kadar Özel Kuvvetler’de (Kopassus) görev yapıyor. Kopassus, 1980’lerde adı duyulduğunda bile korku saçan bir özel birim. İşkence, kaçırma ve kaybetme, köy yakma, katliam, listede ne ararsanız var! JİTEM’in hallicesi yani. Bu arada nasıl becerdiyse Diktatör Suharto’nun kızlarından biriyle de evlenen Prabowo Subianto, uzun yıllar işte bu Kopassus’un komutanı. Sadece 1998 yılında kaçırılan 22 muhaliften 13’ü hâlâ kayıp ama bu yalnızca zulmün bir bölümü. 80’ler boyunca Doğu Timor’da General’in elinden işkence görmemiş kimse yok. Asıl büyük marifeti ise Kraras Katliamı olarak biliniyor. BM polisi, Timor’daki Viqueque kasabasına bağlı Kraras köyünde, General Prabowo yönetimindeki birliklerin kasabadaki toplu mezarlara yaklaşık 300 kişiyi gömdüğünü belirlemişti. Öyle ki, köyün adı bugün bile ‘Dullar Vadisi’ olarak anılıyor. Subianto tabii ki iddiaları reddetti, hiçbir zaman da yargılanmadı ama adamlarından birkaçı yargılandı ve suçlu bulunup hapis cezalarına çarptırıldı. Sonunda rezalet iyice büyüyünce Prabowo nihayet ordudan ihraç edildi ve hatta ABD tarafından kara listeye alınıp ülkeye girişi yasaklandı. Birkaç aşırılık… Prabowo Subianto’nun başkan seçildiği gün başkentte gösteri yapan kayıp yakınlarının anlatmak istediği de buydu işte. Gösteride 77 yaşındaki Paian Siahaan, oğlu Munandar Siahaan’ın Kopassus tarafından kaybedildiğini söylüyor ve adalet istiyordu. Başka bir protestocu olan 71 yaşındaki Maria Catarina Sumarsih ise, oğlunun 1998’de bir üniversite kampüsünde güvenlik güçleri tarafından vurulduğunu söylüyordu. Prabowo’nun seçim kampanyası sırasında bu konuda söylediği tek şey, “Doğu Timor’da Endonezya birliklerinin aşırılıklar yapmış olabileceği”ydi. Ve sonra ekliyordu, “Bunlar geçmişte kalması gereken şeyler…” Seçim sonuçları açıklandığında, Prabowo, taraftarlarına “Bu zafer Endonezya halkının zaferi olacak” dedi. Ama Avustralya’da sürgünde yaşayan bir insan hakları avukatı olan Veronica Koman, tersini söylüyor: “Pek çok Endonezyalı, Prabowo kazandığı için ülkeyi terk etmek istiyor – Trump kazandığında ABD vatandaşları için benzer bir fenomen. Büyük fark şu ki… bizim kaçışımız korkudan kaynaklanıyor.” *** Böyle işte… Ne diyelim şimdi? Güzel değil mi? Adam gelmiş, Türkiye’de Meclis’te konuşuyor ve -kan kardeşliği böyle bir şey olmalı- kendini evinde hissediyor. Siz sadece devrimcilerin ve emekçi halkların enternasyonali mi var zannediyorsunuz? İşkencecilerin, katliamcıların da bir kardeşliği, kader birliği yok mu? Var. Aradaki fark, bu ‘kader çizgisi’nin eninde sonunda tarihin çöplüğünde nihayete ermesiyle ilgili.

Още от Политика

Виж всички