"Тайванският проблем", създаден от САЩ
Trump, birinci döneminde Çin'i istikrarsızlaştırmak isteğiyle kendinden öncekilerin yürüttüğü dış politika çizgisini izledi ve Hong Kong’u (HK) karıştırıp Çin'e karşı kullanmayı denedi. ABD'nin elinde artık Çin'i içeriden istikrarsızlaştırmayı denemek için kullanabileceği HK yok. Çin Komünist Partisi (ÇKP), o konuyu bir daha sorun olmayacak biçimde halletti. ABD için elde artık bir tek kaşınması çok riskli olan “Tayvan sorunu” var. Çin'e karşı başlattığı “(ekonomik) soğuk savaş” ile umduğu sonucu elde edemeyen Trump yönetiminin, “Tayvan sorununu” kullanıma sokması beklenmeyen bir akılsızlık örneği değil.
SORUNUN BAŞLANGICI VE ÇİN’İN BM KURUCU ÜYELİĞİ
II. Dünya Savaşı sürecinde işgalci Japonya'ya karşı savaşan Çin, savaş sona erdiğinde kazanan taraflar arasında yerini aldı. Böylece, 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler’in (BM) beş kurucu-daimi üyesinden biri olma ayrıcalığını elde eti. O tarihte, o günkü adıyla “Çin Cumhuriyeti’ni” Guomintang Partisi yönetiyordu. General Chiang Kai-Shek, hem partinin lideri hem de devlet başkanıydı.
Çin’de 1941-46 arası duran iç savaş 1947'de tekrar başladı. 1949'da komünistlere yenilen Chiang, yakın çevresindekilerle birlikte Çin'in Tayvan adasına kaçtı. Anakarada kaybettiği “Çin Cumhuriyeti’ni” burada ilan etti ve kendisinin de “Çin Devlet Başkanı” olduğunu duyurdu. Bugünkü Tayvan yönetiminin iki ayrı devlet talebinin aksine, o tarihteki iddiası “Tek Çin vardır ve onu da Tayvan’daki ‘Çin Cumhuriyeti’ temsil etmektedir” idi. “Çin Cumhuriyeti” ve “Çin Halk Cumhuriyeti” (ÇHC) olarak ortaya çıkan ikilikte ABD, Tayvan'da kurulan “Çin Cumhuriyeti’ni” 1950'de tüm Çin'in tek resmi temsilcisi olarak tanıdı.
ABD'nin bu kararında iki etmenin rol oynadığı söylenebilir:
1950'de başlayan Kore savaşında ÇHC, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ile birlikte Kuzey Kore'nin yanında yer alınca ABD ve Çin karşı karşıya geldi.
ABD, ÇHC'nin de katılmasıyla sosyalist blokun BM Güvenlik Konseyi'nde bir sandalye daha kazanmasını engellemek istedi. Sonuç olarak ABD, 1958’de Tayvan yönetimiyle savunma anlaşması imzaladı ve adaya asker çıkardı. Böylece ada fiilen Uzakdoğu'da bir ABD üssüne dönüşmüş oldu, ta ki 1972'de askerlerini çekene kadar…
ÇHC’NİN BM’DE TANINMASI
25 Ekim 1971'de, BM Genel Kurul kararı ile ÇHC, tek yasal Çin olarak tanındı. Bu hızlı politika değişikliğinin sebebi, Vietnam Savaşı'nın ABD’nin aleyhine dönmesiydi. ABD'nin savaşı kaybetmesi SSCB’nin Uzakdoğu'da dengeleri Amerika aleyhine değiştirebilecek bir nüfuz alanı daha kazanması demekti. ABD, o yıllarda iyice keskinleşen Çin-SSCB ayrışmasından yararlanarak Çin'i Uzakdoğu'da kendine yakın tutmak ve böylece Vietnam’da komünistlere askeri ve siyasi destek veren SSCB'ye karşı elini güçlendirmek istiyordu.
NIXON’IN ÇİN ZİYARETİ VE ŞANGHAY BİLDİRİSİ
ÇHC’nin BM’deki koltuğuna oturmasının ardından, ABD Başkanı Rihard Nixon, 1972’de Çin’i ziyaret etti. Bunu, üç yıl sonra, 1975’te Başkan Gerald Ford'un Çin ziyareti izledi. ABD, ÇHC’yi ancak 1979 yılında resmi olarak tanıdı ve diplomatik ilişki kurdu. 1972'de Nixon’ın ziyareti sırasında imzalanan “Şanghay Bildirisi’yle” ABD, Tayvan’daki askerlerini çekmeyi, Çin ise Tayvan sorununun barışçıl bir şekilde çözülmesini kabul etti. Böylece, Tayvan sorunu buzdolabına kalkmış oldu, ta ki 2000'lerin başlarına yani Çin, ABD hegemonyası için bir tehdit olarak belirene kadar…
BUZDOLABINDAN ÇIKAN SORUN VE MELEZ KÂHİN
2000’li yılların başlarında HK’da yarı Çinli bir Amerikalı “kâhin” dolaşıyordu. Uzakdoğu'da bazı Amerikan firmalarının avukatlığını yapan bu kâhin, Amerikan medyasında Çin üzerine yazılar yazıyordu. Asıl ününü 2001’de basılan “The Coming Collapse of China” (Çin’in Beklenen Çöküşü) adlı kitabına borçluydu. Gordon Guthrie Chang isimli bu “kâhin”, kitabında Çin’in 2011 yılında çökeceğini “müjdeliyordu.” 2011 yılı içindeyken kehanetini 2012 olarak güncelledi. Üstelik bu güncelleme yazısı ABD’nin popüler dış politika dergilerinden olan “Foreign Policy’de” yayımlandı. O gün geldiğinde Çin, bırakın çökmeyi, hem içeride hem dışarıda daha da güçlenmişti. Kâhinin bütün kehanetleri fos çıkmıştı.
Chang’ın kehanetlerini Tayvan’da zamanın başbakanı ve bazı hükümet yetkilileri büyük ilgiyle karşıladılar ve birkaç kez görüştüler. Tayvan’ın sağcı-milliyetçi hükümetleri bu kâhinin ilettiği Amerikan mesajını almış olmalılar ki, 1972’den beri yatışmış olan ayrılıkçılık ateşi o günlerde tekrar harlandı.
ASKERİ ÇÖZÜM BİR SEÇENEK Mİ?
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 2019'da yaptığı bir konuşmada Tayvan halkına da seslendi ve Tayvan sorununun siyasi çözümünün HK ve Macao'da kullanılan “tek ülke, iki sistem” formülü olduğunu söyledi. Tayvan'ın bağımsızlık talebi-iddiasına şiddetle karşı çıktı ve “1992 Mutabakatı’na” bağlılık çağrısında bulundu.
Şi'nin andığı “mutabakat” 1992’de ÇHC ve Tayvan yetkilileri arasında HK’da yapılan bir toplantıda üzerinde görüş birliğine vardıkları “tek Çin, iki sistemi” esas alan bir çözüm. Çin, Tayvan’ın bu mutabakatla ÇHC’yi tanıdığını, bahsedilen tek Çin’in ise ÇHC olduğunu ileri sürüyor. Oysa o günlerdeki Tayvan Başkanı, Şi’nin yukarıda alıntıladığım konuşmasına “Pekin yetkililerinin bahsettiği 1992 Mutabakatı’nı hiçbir zaman kabul etmedik” diye karşılık verdi. Tayvan yönetimi, ABD izin verene kadar reddetmeye devam edecektir. Çünkü amaç sorunu çözmek değil kaşınacak bir açık yara, Çin’e karşı bir provokasyon malzemesi olarak elde tutmak.
Tayvan'ın sağcı-milliyetçi yöneticilerinden arada bir yükselen “bağımsızlık” lafları karşısında Çin yönetimi, sert sözlü karşılık ve ada çevresinde askeri güç gösterisi yapmak dışında bir karşılık vermedi. Fakat olası bir bağımsızlık girişimi, bu tutumu değiştirir.
Nitekim uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Zhang Weiwei, kendisiyle yapılan bir görüşmede, “Tayvan yönetimi, böyle bir risk almaya cesaret ederse, ÇHC bu durumun gereğini yerine getirmelidir. Bu durumda, Tayvan sorununu bir süre bazı acılara katlanarak stratejik ve tek hamlede çözmek daha iyidir” dedi. Diplomasi diliyle söylenmiş bu muğlâk sözler aslında şunu diyor: “Tayvan yönetimi bağımsızlık ilan etmeye kalkışırsa, bunu fırsat kabul etmeli ve bir süre karşılaşacağımız bazı zorluklara aldırmaksızın sorunu (askeri yolla) kökten çözmeliyiz.”
Gerek Prof. Weiwei'nin yukarıdaki sözleri gerekse ÇKP içinden yapılan dikkatli değerlendirmeler, askeri çözümü yalnızca bağımsızlık ilanı gibi bir “kalkışma” için bir seçenek olarak görüyor. ÇKP çevreleri, ortada böyle bir “kalkışma” yokken yapılacak bir askeri müdahalenin Tayvan halkının onurunu çiğneyeceğini, onarılması zor yaralar açacağını, Çin’i halk gözünde işgalci durumuna düşüreceğini ve bu yüzden gerçek bir çözüm olmayacağını düşünüyor. Kol bükerek, diz çöktürerek sorun çözmek ÇKP açısından makbul bir çözüm yolu değil.
Çin’in Tayvan çevresinde askeri tatbikatları sürüyor. (Fotoğraf: AA)
Peki, ÇKP’nin “barışçıl yeniden birleşme” olarak tanımladığı çözüm stratejisi ne anlama geliyor? Bu konuyu, anlaşılmayı kolaylaştırmak açısından, birkaç başlık halinde özetleyebiliriz.
1. Tek halk olma bilinci: Öncelikle Çin yönetimi, anakara ve Tayvan’ın birleşmesi derken, sadece iki kara parçasının siyasi birleşmesinden söz etmiyor. Çin halkının birleşmesinden yani tek halk olma bilincinden bahsediyor. Dolayısıyla, yeniden birleşmenin en önemli adımı, kavga-gürültü veya savaş değil tek halk olma bilincinin geliştirilmesi.
2. İçeriden dönüşüm: ÇKP, Tayvan’da içeriden bir dönüşümün gerçek çözüm olacağına inanıyor. Bu dönüşüm, Tayvan halkının “Çin ile yeniden birleşmenin başta ekonomi, toplumsal refah ve gelişme olmak üzere birçok açıdan Tayvan’ın çıkarına olduğuna inanmaları, Çin’e güvenmeleri ve Çin’in kendi ülkeleri olduğu gerçeğini içselleştirmeleri” anlamına geliyor.
3. Ayrılıkçıların ayrıştırılması: Bu politika ayrılıkçıları Tayvan halkından ayrıştırarak yalnızlaştırmayı ve zayıflatmayı amaçlıyor - ki Çin yönetimi ayrılıkçılarla baş etmek konusunda HK’da epeyce deneyim kazandı. Bu kişiler Tayvan yöneticileri de olabilirler, iş insanları da, akademisyen vs. de. ÇKP, bu insanlar için “işbirlikçi, hain” gibi ağır ifadeler kullanıyor. ÇKP, bu gibi ağır ifadeleri son derece dikkatli ve ancak çok sınırlı sayıda kişi için kullanır.
4. Ekonomik ilişkiler - çıkarların birleştiriciliği: Tayvan’ın 40 bin dolarlık kişi başına milli gelirinin yüzde 80’ine yakınını Çin’de yerleşik Tayvan firmalarının Çin pazarındaki satışları ve ihracat geliri oluşturuyor. Çin hükümetinin sağladığı avantajlar ve Çin pazarının büyüklüğünün çekiciliği nedeniyle gittikçe daha fazla sayıda Tayvan firması Çin’e yerleşiyor. Daha ilginç olan ise giderek artan sayıda Tayvanlının yatırım yapmak, eğitim almak ve yaşamak için Çin’i tercih etmesi.
5. Ayrılıkçı firmalara ambargo: Ayrılıkçı Tayvan hükümetini destekleyen, finanse eden firmaların Çin’de yatırım yapmalarına veya Çin ile ticari ilişkiler kurmalarına izin verilmiyor. Son yıllarda ithalatı yasaklanan ürünler, bu kategoride yer alan Tayvan firmaların malları. 1,4 milyar nüfusa sahip büyük bir pazardan yoksun kalmak bir firma için ciddi kayıp ve büyük bir ceza.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Çin için Tayvan ile yeniden birleşme vazgeçilmez bir ulusal hedef ve onur meselesi olmakla birlikte bunun için süreci zorlayıcı bir acelecilik beklenmemeli. Askeri çözüm, Çin'in sadece bağımsızlık girişimi gibi bir durumda kullanmayı düşünebileceği bir seçenek. Böyle bir provokatif girişim olmadığı sürece “Barışçıl Birleşme” çözüm yolunu izlemekte ısrarcı olacaktır. ABD’nin gücü zayıfladıkça, ayrılıkçı Tayvan yönetiminin bağımsızlık iddiası da sürdürülemez hale gelecektir.
Not: Daha ayrıntılı bir okuma yapmak isteyenler, fareastnotes.blogspot.com adresindeki “Ukrayna’dan Tayvan’a Yeni Dünya Düzeni” başlıklı 3 yazıyı okuyabilirler.