"Нещо международно
Halaysız düğün, ‘Lorke’siz halay olmaz! Ama sıkıyönetim komutanlığı, yörenin düğün müzisyenlerine bir “Yasaklanan Şarkı, Türkü ve Arajman Listesi” vermiş; ilk sırada Lorke var, sıkıysa çal bakalım! Lorke’yi sırasıyla ‘Domdom Kurşunu’, ‘Kızılcıklar Oldu mu’, ‘Minareden At Beni, İn Aşağı Tut Beni’ gibi, adları bile sakıncalı ‘anarşik’ türküler izliyor.
Ama düğün sahibi, çalgıcı Abuzer’e öyle yalvarıyor, o kadar ısrar ediyor ki, müzisyenler Lorke’yi çalıyorlar. Çünkü halaysız düğün, Lorke’siz halay olmaz. Fakat müzisyenler türküyü çok kısık sesle çalıyor, halaydakiler de Lorke’nin sözlerini fısıldayarak söylüyor.
Böylece, 12 Eylül Darbesi’nin acımasız yasakçılığı, seyirci kahkahalarıyla paramparça oluyor.
Bu, Sırrı Süreyya Önder’in Muharrem Gülmez’le birlikte yazıp yönettiği Beynelmilel (2006) filminin gücünü özetleyen dahice sahnelerden biridir.
***
Sırrı Süreyya Önder adıyla ilk kez 2005 yılında, bu filmin senaryo metninde karşılaştım. O sırada senaryonun başlığı Beynelmilel değil ‘Beynelminel’di yanlış anımsamıyorsam... ‘Uluslararası’ anlamına gelen ‘beynelmilel’ yerine özellikle yanlış yazılan haliyle ‘beynelminel’ sözcüğü, gevendelerin (Adıyamanlı yerel müzisyenler) dünyayı algılama ve yansıtmalarındaki naiflikle çok iyi örtüşen bir kavrama dönüşüyordu. Filmdeki karakterlerden ikisi -gevende Abuzer ve kızı Gülendam- Komünist Enternasyonal marşı için şöyle diyorlardı: “Beynelminel bir şey...”
Darbeci komutanların Adıyaman’a geleceği gün, ne olduğunu bilmedikleri ama bestesi çok hoşlarına gittiği için törende o ‘beynelminel şey’i çalmaya karar veren gevendelerin traji-komik öyküsünün anlatıldığı senaryo çok iyiydi, film de çok iyi oldu.
Bu ilk tanışmadan sonra Sırrı Süreyya Önder’le yollarımız sık sık kesişti, hatta kendisi TBMM’de vekilim bile oldu!
O... Çocukları’nın (2008) senaryosunu da okuma fırsatı buldum. Sırrı Süreyya’nın yazdığı senaryonun Beynelmilel’den geri kalmayan bir eleştirel mizah gücü vardı. Öyküyü anımsarsınız: Darbe zamanı yurtdışına kaçmak zorunda kalan genç bir kadın, kızını seks işçilerinin çocuklarına bakan eski bir seks işçisine emanet edip İtalya’ya gider. Çocuğun güvenli bir biçimde İtalya’ya gidene kadar kalacağı bu evde, kadınlar ve çocukların yaydığı yaşam enerjisinin faşistlerin yarattığı ölümcül korku atmosferini nasıl deldiğini görürüz.
Ama ortaya çıkan film, ne yazık ki senaryo kadar güçlü değildi. Murat Saraçoğlu kötü bir yönetmen olmamasına rağmen, oyuncu yönetimi ve kurguda bariz bir özensizlik ve tutukluk hissediliyordu.
O yıl düzenlenen Türkiye Eczacılık Kongresi Kısa Film Yarışması’nda Sırrı Süreyya’yla birlikte jüri üyeliği yaparken bir ara bu konuyu açtım. Senaryonun harcandığını, eğer Beynelmilel’deki gibi filmin yönetmenliğini de yapsaydı ortaya bambaşka bir anlatı çıkacağını düşündüğümü söyledim. O da aynı şekilde düşünüyordu, ama koşullar ne yazık ki böyle gerektirmişti.
‘Terörist’ olduğu için Kandıra Cezaevi’ne kapatıldığı o zor dönem bittikten sonra, artık politikaya değil sinemaya yoğunlaşacağını söylüyordu sık sık. Ama ne yazık ki koşullar buna da izin vermedi: Çok iyi bir hikaye anlatıcısı olan Sırrı Süreyya, politik labirentlerde, özellikle şu ne idüğü hâlâ belirsiz ‘barış süreci’ koşturmacasında kalbini fazla yordu, hastanelik oldu.
***
Sırrı Süreyya Önder iyi bir insan, iyi bir sosyalisttir. O ‘beynelminel bir şey’dir.
Şimdi hepimiz iyi haberlerini bekliyoruz. Hastaneden sağ salim çıksın da, hem şu ‘barış süreci’ sürecini, hem de yeni filmlerini izleyelim birlikte...