Filozof, göstergebilimci ve İtalya Marksist hareketinin öncülerinden Paolo Virno, 7 Kasım’da hayatını kaybetti.
İtalya merkezli bağımsız gazete il manifesto’nun aktardığına göre, filozofa yarın (10 Kasım) saat 11.00’da Roma’daki Esc Atelier Autogestito’da (Via dei Volsci 159) veda edilecek.
Paolo Virno kimdir?
9 Kasım 2025
Gazete, Virno’nun ardından şöyle yazdı:
“Komünist filozof ve poker oyuncusu, entelektüel karşıtı bir entelektüel, pişmanlık duymayan devrimci bir militan olan Paolo Virno, son nefesine ve son hüzünlü gülümsemesine kadar dolu dolu yaşadığı bir hayattan ayrıldı. il manifesto gazetesine aldığından çok daha fazlasını verdi; ondan öğrenen sayısız kişiye ve okurlarına benzersiz bir öğretmenin hatırasını, yoldaşlarına asla vazgeçmeyen bir direniş örneğini, dostlarına ise derin bir sevginin izini bıraktı. 1952 yılında Napoli’de doğmuştu. il manifesto olarak onu özlemle anıyor, Raissa’yı, Pietro’yu ve Valerio’yu kucaklıyoruz. Yarınki sayımızda ve burada, onu son yazılarından biriyle anacağız.”
“Devrimci militan”
Virno’nun yol arkadaşlarından Marco Bascetta da, gazeteye yazdığı “Paolo’nun yasını tutmak” yazısında onunla şöyle vedalaştı:
“Eğer ‘yoldaş’ kelimesinin gerçekten bir anlamı varsa –korkunç bir şekilde gasbedilmemiş ya da tembelce sıradanlaşmamışsa– Paolo’nun ona yüklediği anlam, benim için bu anlamdır: Arkadaşlık ve sevgi, paylaşılan umutlar ve heyecanlar, kolektif zekâ ve bireysel özgürlük. Hem ciddi hem de esprili bir kelimeydi ve geçtiğimiz perşembe sabahı, Andrea Colombo ile beni bir kez daha selamlarken bu kelimeyi seçmişti.”
Virno ile birlikte Luogo Comune’un kurucularından biri olan Massimo De Carolis ise “Paolo Virno, kapitalizmin çöküşünün insanlığın sonu değil, başlangıcı olarak görülmesi gerektiğine dair Marksist fikre son nefesine kadar bağlıydı; araştırmaları, başka bir tarihin izlerini gözler önüne sermeyi başardı,” dedi.
Virno’nun “Çokluğun Grameri” ve “Güçsüzlük : Hezeyan ve Felç Çağında Yaşam” kitaplarını Türkçeye çeviren Otonom Yayıncılık ise filozofun vefatını “Komünist filozof, devrimci militan Paolo Virno’yu kaybettik. Arkasında bıraktığı düşünce ve özgürlük mirasını onurla ve erdemle taşıyacağız. Che la terra ti sia lieve,” diye duyurdu.
“Yeni biçimlere ihtiyacımız var”
Virno, 2013 yılında e-skop’un çevirdiği söyleşide şöyle diyordu:
“İtalyan televizyonu ve radyosunun çalışanlarını düşünün: Hayatı pamuk ipliğine bağlı, güvencesiz çalışan binlerce insan… hepsi sömürülüyor. Bu insanlar prekarya dediğimiz sınıfı oluşturuyor. Canlarını dişlerine takıp çalışmaları, yeni yeni icatlarla çıkıp gelmeleri ve dikkatlerini sürekli yaptıkları işe vermeleri gerekiyor. Çok da bir şey kazandıkları söylenemez, üç ay çalışıyorlar belki ama arkasından altı ay işsiz kalıyorlar. Bu insanlar nasıl örgütlenir? İşyerinde değil elbette: Bugün varlarsa yarın yoklar orada. Televizyon ve radyo prekaryası istisnasız eğitimli, yaratıcı, kültürlü, kültürel ve sosyal hayatı canlı insanlardan oluşur; yani post-Fordizmin tipik emekçileridir. Bütün bunlar prekaryanın tamamı için, sözgelimi havayolu çalışanları için de geçerli.
“Prekaryanın prekaryadan prekarya için direniş biçimleri geliştirme süreci, bu insanların hayatlarını yaşadıkları o daha geniş bağlam dahilinde vuku bulur. Yani prekaryayı oluşturan insanların hayatlarının her boyutunu, ikamet ettikleri yerleri, boş zamanlarında gittikleri yerleri, iletişim ağlarını da kapsar. Yaşadıkları yerleri bu sürece dahil etmezseniz, televizyon çalışanlarını örgütleyemezsiniz. Sadece hangi sinemalara gittiklerine bakıp çıkaramazsınız bunu. Kısacası, bir bütün olarak çok boyutlu bir mesele bu; yeni bir direniş biçimi geliştirmek yeni kurumlar icat etmekle aynı kapıya çıkıyor. Bunu nasıl somutlaştırabilirim? Yeni kurumları nasıl icat edebiliriz? Prekaryanın direniş biçimleri nasıl olabilir? Avrupa siyaset sahnesinde koca bir soru işareti olarak karşımızda duruyor bu. Avrupa’da siyaset prekarya için direniş biçimleri bulmaktan geçiyor.
“Dünya Sanayi İşçileri (Industrial Workers of the World, IWW) örgütü bu açıdan bir emsal –belki de bizim için bir örnek– teşkil ediyor. 20. yüzyılın başlarında da, ABD’deki yerleşik olmayan göçmen emekçilerin nasıl örgütlenebileceğini bilen yoktu. Bu insanlar çok geniş bir alana dağılmıştı, sürekli hareket halindeydi; üstelik direnişleri de pek örgütlenebilecek gibi görünmüyordu. Bütün bunlara rağmen, on yıl gibi bir zaman içinde IWW bu imkânsız gibi görünen mücadeleyi bir ölçüde başarıya ulaştırdı. Nihayetinde kaybetmiş ve katledilmiş olsalar da, bunu hafife almamak lazım. Bugün de yüzümüzü aynı istikamete çevirip yeni bir direniş biçimi bulacak yeni bir tür sendikaya yönelmemiz gerekiyor belki de. Grev hiçbir işe yaramıyor artık. Dile, yaratıcılığa, işbirliğine daha fazla dayalı yeni biçimlere ihtiyacımız var.”
Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın. (TY)

