Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bünyesinde kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, toplantıları sürerken DEM Parti adına toplantılara katılan Saruhan Oluç ve parti sözcüsü Ayşegül Doğan İstanbul’da gazeteciler ile bir araya geldi. Doğan ve Oluç hen komisyon toplantıları ile ilgili merak edilenler ile ilgili soruları yanıtladı hem de medyanın dilinin etkisini gazeteciler ile konuşma fırsatı yarattı.
Ayşegül Doğan, Şubat ayında basın kuruluşlarını ziyaret edip sürece ilişkin bilgileri paylaştıklarında gazetecilerin şüphe ile baktığını ve haber yapmaktan kaçındıklarını söyledi.
Doğan’ın ardından Oluç sözü aldı, öncelikle komisyon çalışmaları hakkında bilgi verdi. Komisyon toplantıları çerçevesinde çok farklı kesimlerin Kürt sorunu üzerine bilgi verdiğini anlatan Oluç sözlerine, “Malesef komisyonda görev alan tüm milletvekilleri Kürt sorunu konusunda çok fazla bilgiye sahip değildi. O nedenle bu dinlemeler önemli. Komisyonun raporunu oluşturmak için kendi içinde 1-2 oturum tartışma ihtiyacı olabilir. Parti temsilcileri ile yaptığımız sohbetlerde genel bir mutabakat var görünüyor” diye konuştu.
Oluç’un konuşmasında bir de anekdot aktardı:
“Parti Meclisindeyiz. Danışman bir arkadaşımız geldi dedi ki şu anda Devlet Bahçeli diyor ki Öcalan gelsin. Ben hatta arkadaşa dedim ki burada ciddi bir toplantı yapıyoruz. Yani şaka yapacak durum değil burası dedim. Dedi şaka yapmıyorum, açın sesini dinleyin. Biz böyle öğrendik onu da.“
Oluç, komisyonun çalışmalarını tamamlaması ile işin Meclis’e kalacağını, kendilerinin de yasal değişiklikler için tekliflerinin hazır olduğunu, diğer partiler ile birlikte ihtisas komisyonlarına sunacaklarını ifade etti. Oluç anayasa değişkliği için de hazırlıklarını tamamladıklarını ama bunun için vakit olduğunu dile getirdi.
Oluç ve Doğan’ın konuşmasında şu başlıklar öne çıktı:
“Bizim önemsediğimiz bir konu daha var.” diye söze başlayan Oluç, “Bunu da son olarak söylemiş olayım. Sonra bitireyim. O da komisyonun yapması gereken bir iş daha olduğunu düşünüyoruz. Bugüne kadar komisyonun gündemine getirmedik. Ama bütün partilerle tek tek bu konuda bir diplomasi yürüttük. Kendileriyle görüştük, çevrelerimize anlattık, onların görüşmelerini dinledik. O da komisyonun Sayın Öcalan’ı dinlemesi meselesidir. Bu konuda çok ısrarcıyız. Çünkü bunun bir gerekli olduğunu düşünüyoruz. Yani bunun bir jest olduğunu kanaatinde değiliz kesinlikle. Neden gerekli? En başından beri, bir Ekim sonrasına bakarsak yaklaşık bir yıl oldu. Öncesiyle hiç konuşmayalım. Ama bir yıldır bütün bu süreç açısından baktığımızda, sürekli hem süreci şekillendiren kendi tarafı açısından son derece önemli yapıcı önerilerde bulunan 27 Şubat Barış ve Demokratik Hukuk çağrısından 7 Temmuz videosuna kadar ve yaptığı bütün görüşmelerle dışarıya geçmiş olduğu mesajlarla da baktığımızda olumlu ve pozitif bir rol oynadı. Sürecin gelişmesi için büyük katkısı oldu.”
“Gerçekten epey bir noktaya geldik. Ama henüz atılması gereken elbette ki adımlar var. İkincisi, bunu da off the record söylemiyorum, şimdi söyleyeceğim bir de. Adını da vereyim. Sözcü Cumhuriyet Nefes gibi yayınlar. Ben onlara tırnak içinde muhalefet yayınları diyorum. Ve bu yayınların arkasında Tabii ki herkes özgürce ifade edebilecektir. Asla bunda bir şüphem yok. Fakat bu yayınların arkasında bir politika ve devlet gücü olduğundan zerre şüphem yok. Ve bu politika ve devlet gücü esas olarak Kürtlerle barışmak istemiyor, ırkçı bir anlayışa sahip, geleneksel kodlara geri dönmek istiyor. Kürtlerin mümkün olduğu kadar hem Türkiye’de hem bölgede herhangi bir statüye sahip olmamasını istiyor. Buna bir de Now televizyonu da eklendi.”
“Fakat anlama çabası bile yok ya. Anlama çabası yok. Yani acaba bu DEM Parti ne diyor? Ne anlatmak istiyor? Buna dair en ufak bir çaba göstermiyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Biz gittik onların hepsiyle konuştuk. Sözcü ile de görüştük. Yine gidip konuşacağız. Biz geri durmayacağız buradan. Kendimizi her halükarda anlatacağız. Bizi MHP’liler dinliyor. Oturuyoruz MHP’lilerle konuşuyoruz. Dinliyorlar. Ama bu televizyonlardaki arkadaşlara biz kendimizi anlatamıyoruz.”
“Habur sendromu yaratmak isteyenler var. Farkındayız. Biz de bunun farkındayız. Iktidar da bunun farkında. Biz de iktidarda da buradan dersler çıkarttık. Böyle bir şeyin tekrar yaşanmaması için elimizden geleni de biz kendi adımıza yapıyoruz.”
“Af çerçevesinde tartışmıyoruz bu meseleyi. Ama infaz yasasında biliyorsunuz büyük eşitsizlik var. Yani adli suçlular %50’sini yapıyor, 3’te 2’sini veya 4’te 3’ünü yatanlar var. Burada büyük bir eşitsizlik var. Bu eşitsizliğin giderilmesi gerekiyor infaz yasasından. Bunun herkese faydası olacağını düşünüyorum. Bu konuda bir itirazımız yok. O konuda gelen önerileri destekleyeceğiz.”
Tek muhatap biz değiliz. Farklı muhataplar var. Yani işte güvenlik bürokrasisi, iktidar, devlet kurumları falan farklı muhataplar var. Dolayısıyla herkesin yapması gerekenler var hepsini bizim yapmamız beklenmiyor.
Zaman zaman temkinli davranıyoruz ama mümkün olduğunca paylaşmaya çalışıyoruz. Temkinli davranmamızın nedeni de sürece zarar verecek herhangi bir iş yapmamış olalım diye düşündüğümüzden zaman zaman tepkinli davranıyoruz.
Yoksa hani gizleyelim, bilgi vermeyelim, filan gibi bir temel yaklaşımımız yok doğrusu.
Yani ben belki alınırlar diye dikkatli söyledim ama yani dil değişikliğini yapın diye iktidar medyasına söylüyoruz, muhalefete söylüyoruz, üslubunuzu dilinizi değiştirin diye özgür basına da söylüyoruz. Yani zaman zaman biz kendimize de söylüyoruz. Arkadaşlar bizim kendi mesela milletvekillerimizin toplantılarda yaptıkları konuşmaların plan açısından da dilimizin değişmesi gerekiyor.
Bizdeki bilgileri tarafları açısından paylaşılabilir hale geldiği an sizlerle kendi ilgili kurumlarımızla paylaştığımız, hızla paylaştığımızı bilmenizi isteriz.
(Mİ)